| Telif Hakları | Cem Yılmaz | Erotik Hikayeler | MP3 İndir Temmuz 2016 | Açık bilgi paylsım alanı

BİLDİRGE NE DEMEKTİR

BİLDİRGE a. Bir topluluğun siyasal bir sorun hakkında görüşlerini bildirmek, bir partinin programını açıklamak üzere yayı mladığı kamuoyuna yönelik yazı;bildiri, beyanname, manifesto: İnsan hakları bildirgesi. Bir partinin seçim bildirgesi.

—İş huk. İşe giriş bildirgesi, işverenin, çalıştırdığı sigortalıları Sosyal sigortalar ku-rumu’na bildirdiği, örneği kurumca hazırlanan belge. (İşveren, çalıştırdığı sigortalıları en geç bir ay içinde kuruma bildirmek zorundadır.)

—Uluslarar. huk. BM tarafından kabul edilen ve tavsiye kararı niteliğinde olmasına karşın, manevi değeri büyük olan metinlere verilen ad (örneğin 1948 İnsan hakları evrensel bildirgesi, 1960 Sömürge ülkelere ve halklarına bağımsızlık verilmesine ilişkin bildirge).

Willem BİLDERDİJK

 Willem BİLDERDİJK , hollandalı şair (Amsterdam 1756 - Haarlem 1831). Fransızların Hollanda’ya girmesi sırasında (1795) ülkesinden ayrıldı. 1806’da geri dönünce kral Louis Bonaparte’ın hollan-daca öğretmeni oldu. Klasikçilik akımının başına geçerek (De ondergang der eers-te wareld, 1810), daha o zamandan romantik bireyciliğin öncülüğünü yaptı; hol-landa Protestanlığının siyasal ve dinsel “uyanış”ını etkiledi.

BiLBOQUET

BiLBOQUET a. (fr. söze.). Uçlarından biri hafifçe dışbükey, öteki sivriltilmiş küçük bir sopaya iple bağlı, delikli bir toptan oluşan oyuncak. (Oyuncu, topu ya sopanın dışbükey tarafına oturtmak ya da sopanın sivri ucunu deiiğe yerleştirmek zorundadır.

BİLBİS KENTİ

BİLBİS ya da BİLBEİS, Mısır’da kent, Aşağı Mısır’da, Kahire’nin K.-D.’sunda; 58 400 nüf. Dokuma sanayisi.

BİLBİLİS KENTİ

BİLBİLİS. Esk. coğ. İspanya’da (Tarra-conensis) kent. Ozan.Martialis burada doğdu. Yapılan kazılarda, Eskiçağ’dan kalma yıkıntılar ortaya çıkarıldı. Günümüzde Bâmbola.

Yazar Kemal BİLBAŞAR Hakkında Bilgi

Yazar  Kemal BİLBAŞAR  Türk hikâye ve roman yazarı (Çanakkale 1910 - İstanbul 1983). Edirne Öğretmen okulu’nu (1929) ve Gazi eğitim enstitüsü tarih bölümü’nü bitirdi (1935). Çeşitli yerlerde ilkokul öğretmenliği, ortaokul tarih öğretmenliği görevlerinde çalıştı (1929-1961). Hikâye ve romanlarının konularını Anadolu’dan aldı. Gelenek, görenek ve töreleri, yeni yaşayış biçiminin bunlar üzerindeki etkisini, sınıf ve çıkar çatışmaları vb. gibi temaları gerçekçi, zaman zaman yergilj bir anlatışla işledi.

İlk öykü kitabı Anadolu’dan hikâyeler' den (1939) başlayarak Anadolu’nun farklı kesimlerinin (Amasra, Bartın; Nazilli, Aydın, Söke; Hakkâri; Eskişehir vb.) sorunlarını dile getirdi. Kasabalarda, küçük kentlerde geçmişi İkinci Dünya savaşı öncesine uzanan toplumsal olayları, halkın yaşamını, eşrafla küçük memurların ilişkilerini vb. konu edindi. Cevizli bahçe’deki (1941) hikâyeleriyle bir Ege kasabasının yaşamına tanıklık ediyor, eşrafın, softaların tutumlarını sergiliyordu. 

Yeşil gölge'de (-May roman ödülü-, 1970) çok partili yaşama geçiş sürecini, Pembe kurt ile (1953) Ay tutulduğu gece'de (1961) siyasal yönetimin 1950’deki değişmesini izleyen evreyi ele aldı. Savaş zenginlerini, tarımda makineleşmeyi (Başka olur ağaların düğünü [1972]) anlattı. 

Kasaba ve küçük kent çevrelerinde ahlak yozlaşmasını, kumar, rüşvet, fuhuş, karaborsacılık, eski-yeni çatışmalarını vb. anlattı. “Çağımıza yakışır bir sosyal düzen ve yaşayışa kavuşturulamamış” diye tanımladığı Doğu Anadolu’nun 1925-1938 yılları arasındaki serüvenini, bölgenin toplumsal yaşamını, kızların küçük yaşta satılmalarını, kadın haklarını, ekonomik ilişkileri, folkloru Cemo (-TDK roman ödülü-1966), Memo (1968-1969) romanlarında yansıttı. 

Yaşamının son döneminde kendi ailesinin (Zühre ninem [1981]) ve öğretmen eşinin (Bedoş [1980]) anılarını romanlaştırdı. “Hangi biçimde yazarsam düşüncemi halkıma daha iyi anlatırım sorusu bir an kafamdan çıkmamıştır” diyen yazar halk anlatımından, halk hikâyelerinden (özellikle Cemo) geniş ölçüde yararlanmıştır.

Francisco BİLBAO

 Francisco BİLBAO  şilili deneme yazarı (Santiago 1823-La Plata, Arjantin, 1865). La Mennais, Edgar Quinet ve Michelet' nin dostuydu. Liberal ve tanrıtanımaz fikirlerinden ötürü Şili’de kovuşturmaya uğrayarak, ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı

BİLBAO KENTİ

BİLBAO, İspanya’da kent, Vizcaya ilinin merkezi; 383 798 nüf. (1990). Eski bir demir filizi çıkarma (hızla gerilemektedir) merkezi olan Bilbao, 800 000’i aşkın nüfuslu bir yerleşme alanının (Nervıûn ırmağının halici boyunca uzanır; özellikle Ba-racaldo, Lejona, Portugalete, Sestao ve Santurce’yi içine alır). Hâlâ demir-çelik sanayisinin (çelik fabrikaları, haddehaneler) ve ağır metalürjinin (kazan, lokomotif ve gemi yapımı) ağır bastığı (demir-çelik sanayisini kimya [ağır kimya sanayisi, petrol arıtma; eczacılık ürünleri] cam ve çimento sanayileri izler) kent, aynı zamanda da önemli bir bankacılık merkezidir. Dar sokaklı eski kent, Nerviön ırmağının sağ kıyısında yer alır. Yeni kent, XIX. yy.’dan başlayarak sol kıyıdaki platoda genişlemiştir.

* TARİH. 1300 de Vizcaya senyörü Die-go Löpez ae Hcro tarafından kurulan
kent, XV. ve XVI. yy.’da yün dışsatı- . mı ve gemi yapım tezgâhları sayesinde, büyük gelişme gösterdi. XVIII. yy.’da Amerika ile ticaret yapmasının sonucu yi- 1 ne parlak bir dönem yaşadı. Carlista savaşlarından sonra Bask ülkesinin sanayi merkezi oldu. 1936 -1939 İspanya iç savaşı sırasında Bilbao bask cumhuriyetçi birliklerinin en önemli direniş merkeziydi. Demir kuşak ya da Bilbao kuşağı adı verilen 70 km uzunluğunda tahkimli yapılarla çevrili kent, 18 haziran 1937’de, Navar-ralılar ile İtalyan Siyah oklar tümeninin (gerçekte tümenin % 80’ini İspanyollar oluşturuyordu) ortak saldırıları sonucu düştü. (-* İSPANYA İç savaşı.)

GÜZEL SANATLAR. Gotik üslupta olan Santiago katedrali ile S. Antón kilisesi’nin bulunduğu eski mahalle. Güzel sanatlar müzesi’nin çağdaş sanat bölümünde XIX. yy. ve XX. yy. bask ressamlarının yapıtlarından oluşan zengin bir koleksiyon bulunur.

BİLBAO (Francisco), şilili deneme yazarı (Santiago 1823-La Plata, Arjantin, 1865). La Mennais, Edgar Quinet ve Michelet' nin dostuydu. Liberal ve tanrıtanımaz fikirlerinden ötürü Şili’de kovuşturmaya uğrayarak, ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı.

BİLASPUR KENTİ

İLASPUR, Hindistan’da kent, Madh-ya Pradeş’in doğu kesiminde; 190 911 nüf. (1991).

BİLARDO OYUNUNUN TARİHİ

BİLARDO a. (ital. söze.). Kayağantaş döşeli zemini yeşil çuhayla kaplı, kenarlarında kauçuk şeritler bulunan dikdörtgen bir tahta masa üzerinde “isteka” yardımıyla yuvarlanan üç fildişi topla oynanan oyun. (Bk. ansikl. böl.)

BİLARDO OYUNUNUN TARİHİ  Oy. Çin ya da japon bilardosu, hollan-da bilardosuna benzeyen bilardo; aradaki fark,yuvaların masanın üst ucunda olmasıdır. || Elektrikli bilardo, eğik bir tablayla ışıklı bir sayı göstergesinden oluşur. (Oyuncu, beş adet madeni bilyeyi, teker teker, sayı sağlayan çubuklara dokunacak biçimde gönderir.) [Bu oyuna FLİP-PER de denir.] || Hollanda bilardosu, sağ kenarında topun isteka ya da yayla fırlatıldığı bir yuva bulunan hafif eğik tahta masa. (Masanın yüzeyinde kemer ve çiviler vardır; topun yüzeyinde alt ucundaki numaralanmış yuvalara girmeden önce bunların arasından geçmesi gerekir.) |

|İngiliz bilardosu, uçlarından biri hafifçe yuvarlatılmış ve üzerinde 1 ’den 9’a kadar numaralanmış 9 delik bulunan tahta masa. (Oynanan top başka bir topu bu 9 delikten birine sokmak zorundadır.) Nicolas bilardosu, kenarlarında kauçuk puar-lar bulunan küvet biçiminde yuvarlak tahta masa. (Oyuncular, mantardan yapılmış bir topa puarlarla hava püskürterek küvetteki deliklere sokmaya çalışırlar.)  Rus bilardosu, topların (kırmızı topa dokunduktan sonra) masa üzerindeki deliklere sokulmasına dayanan bilardo oyunu.

 Bilardonun mobilyacılıkta ortaya çıkması 1510’lara rastlar ama, yaygınlaşması Louis XIV’ün saltanat döneminde gerçekleşir. XVI. yy.’da bilardo hemen hemen bugünkü biçimini aldı. Sopaların ucu kıvrıktı ve “bilardo” diye adlandırılıyordu. Düz istekaların kullanımına XIX. yy.’da başlandı. Hemen hemen her zaman taşınabilir olan masa, sehpalar üzerine yerleştirilirdi; oyun, çubuklar ve iki topla oynanırdı.

Masanın boyutları değişik olmakla birlikte boyu, her zaman eninin iki katıdır. Oyun, istekayla fildişinden yapılmış bir topa vurarak oynanır; ancak, her vuruşta top diğer iki topa (rakip oyuncununkine ve kırmızı topa) dokunmak zorundadır, böylece yapılan her karambol bir sayı sayılır. Başarılı bir karambolden sonra oyuncu, bir yenisini deneyebilir, böylelikle bir seri yapma olanağını elde eder. Oyunu zorlaştırmak için çoğu zaman bilardo çuhasının üzerine, dikdörtgenler ya da dörtgenler oluşturan, bantlara paralel çizgiler çizilir. Oyuncular seriye devam etmeden önce en az bir topu bu dörtgenden dışarı çıkarmak zorundadır (bu seriye çerçeveli parti denir).

BİKİNİ ADASI

BİKİNİ, Mikronezya’da mercan adası, Marshall takımadalarında. ABD, 1946’ dan başlayarak burada atom denemeleri gerçekleştirdi.

BİKİR ya da BİKR a. (ar. bikr). Esk. 1. Kızlık, bakirelik. —2. İnsan ve hayvanların ilk yavrusu. —3. İlk ürün, herhangi bir şeyin ilki.

—İsi. huk. Bikr-i hakiki, erkekle asla cinsel ilişkide bulunmayan kız. || Bikr-i hükmî, tekrarlanmamak ve hakkında zina cezası verilmemiş olmak şartıyla zina yaptığı bilinen kız.

♦ sıf. Bakire, dokunulmamış, el değmemiş: ‘‘Benem ol duhter-i imran k’eriş-di büyı maşukun I Vücudum bikr iken tog-dı vücudum zât-ı İsadur” (Akbıyık, XV.

BİKFAYE

BİKFAYE, Lübnan’da yerleşme, Lübnan dağında, Beyrut’un K.-D.’sunda (yüksl. 910 m); 6 000 nüf. Kaplıca merkezi. Turizm.

BİKARBONAT FORMÜLÜ

BİKARBONAT a. (fr. bicarbonate) Kim. 1. Formülü MHC03 olan hidrojen karbonatların yaygın adı. (Formüldeki M, alkali bir metali gösterir.) —2. Sodyum bikarbonat, NaHC03 formüllü sodyum tuzu. (Mide asidinin, gastritlerin tedavisinde ve asidoza karşı kullanılır.)

BİJELJİNA KENTİ

BİJELJİNA KENTİ  Bosna-Hersek’te kent, ülkenin kuzey kesiminde: 25 000 nüf. Metalürji.

Cemal BİJEDİC hakkında Bilgi

 Cemal BİJEDİC Yugoslav devlet adamı (Moştar 1917 - Saraybosna yakınları 1977). İkinci Dünya savaşı’nda Bosna -Hersek’te direniş hareketini örgütledi. Daha sonra hem Bosna-Hersek’te, hem de federal düzeyde parti içinde ve siyasal kurumlarda önemli görevlerde bulundu. 

Böylece 30 temmuz 1971’de Federal yürütme konseyi başkanlığına seçildi, 1974’te yeniden bu göreve getirildi. 
Bu sırada Hırvatistan’daki muhalefet odaklarını ortadan kaldırmada rol oynadı ve halklar arasında bağlan güçlendirmekle görevlendirildi. Bakanlığı sırasında önemli kurumsal değişiklikler gerçekleştirildi. Co-mecon’un bir toplantısına (10-12 temmuz 1972) katılan ilk yugovlav hükümet başkamdir. Bir uçak kazasında öldü.

Willy DE LA BİJE

 Willy DE LA BİJE  hollandalı dansçı (Leiden 1934). Ülkesinde, Giselle'i ilk kez yorumladı. Hollanda dans tiyatrosu’nun kurucuları arasında yer aldı. Burada G.Tet-ley’in Anatomi dersi (1964) ve B. Har-karvy’nin Recital for Cello and Eight Dan-cers’i (1964) gibi birçok çağdaş yapıtın prömiyerinde dans ederek kendini kabul ettirdi. Kocasıyla birlikte Avustralya’ ya yerleşti. 1970’ten beri Sydney’de dans öğretmenliği yapmaktadır.

Kemaletti BİHZAD hakkında bilgi

Üstad Kemaletti BİHZAD hakkında bilgi iranlı ressam, minyatürcü (? - [?] Tebriz [?] 1537). İlk minyatür çalışmaları göz önüne alındığında 1450’lerde doğduğu sanılır. İranlı Dost Muhammet ve Haydar Mirza, He-rat’lı Amir Ruh Allah’ın öğrencisi olduğunu bildirirler. Menakıb-ı Hünerverân yazarı M. Âlî ise Tebrizli Pir Seyit Ahmet’ten ders aldığını belirtir.

Herat’ta Timurlu sarayında Sultan Hüseyin Baykara ve vezir Mîr Ali Şir Nevai’den destek gördü. 1486-1506 arasında Herat resim okulu’ nu yönetti. 1507’den sonra Özbek hükümdarı Şeybek Han’ın sarayında görev aldı.

Safeviler’in Herat’ı ele geçirmelerinden sonra (1510’lar) Tebriz’e gitti, Şah İsmail ve Şah Tahmasp döneminde ün kazandı. Safevi sanatı üzerinde büyük etkisi oldu. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Dünyadaki çeşitli müzelerde ve özel koleksiyonlarda bulunan yapıtlardaki minyatür- g lerinde, rahat ve gözü pek kompozisyon- 2 lan, mekâna hayranlık uyandıracak bir bi- "v çimde yerleştirilmiş ve dramatik bir üslup-la işlenmiş kişileri, renk zenginliği, ince be-zemeciliği ve ayrıntılardaki gerçekçiliğiyle dikkati çeker. Üslubu ve imzası öğrencileri tarafından kullanılacak denli ilgi gördüğünden yapıtlarının saptanması kimi zaman güçleşir. Kahire’deki Ulusal kitap-lık’ta bulunan Sadi’nin Bostan'inin 1488’de yazılmış bir kopyasında görülen minyatürleri, sanatçının üslubunu belirleyen yetkin örneklerdir.

Minyatürleri sanatçıya bağlanan ünlü yapıtlar arasında, Baltimore Walter’s Art Gallery’de bulunan Şerafettin A!i Yezdî’nin Zafername'si, Londra British kitaplığı’ndaki Nizamî Hamse ’sinin kimi minyatürleri sayılabilir. Sadi’nin Dublin’de, Chester Beatty kitaplığı’nda bulunan Bostan nüshasındaki on bir minyatürün de sanatçıya ait olduğu ketebe kaydından anlaşılır.

BİHUŞ ANLAMI

BİHUŞ ANLAMI sıf. (fars. bi- ve hüş, akıl’dan bihuş). Esk. 1. Akılsız, beyinsiz, sersem, şaşkın: “Kilid-i natıka bihuş olup düşerse kuvvetdenlGözüne pertev-i nur-ı tecelli ola tabani" (Namusi, XV. yy.). —2. Deli.

BİHTEREK YILI

BİHTEREK a. (fars. bihterek). Esk. Eski İran’da ay yılını güneş yılına uydurmak amacıyla, 120 yılda bir on üç ay olarak kabul edilen yıl. Bu yıl hangi padişahın zamanına rastlarsa, onun büyük, ulu bir padişah olduğuna inanılırdı. Selçuklu hükümdarı Celaleddin Melikşah zamanında bu gelenek bırakıldı ve dört yılda bir gün eklenerek sene-i kebise uygulamasına geçildi.

BİHASIL

BİHASIL sıf. (fars. bi- ve ar. hâşıl'öan bihâşıl). Esk. Sonuçsuz, verimsiz, k:sır. —Kur. tar. Geliri az, geniş vakıf ve dirlik toprakları için kullanılan bir terim. (Hazine defterlerinde yazılı olandan daha az gelir getiren dirlikler böyle anılırdı.)

BİHARİLER

BİHARİLER, Hindistan’ın kuzey kesiminde, özellikle Bihar’da yaşayan halk. Aynı dili konuşan 40 milyonu aşkın nüfuslu müslüman bir topluluk oluşturan Biha-riler’in bir bölümü, 1947’deki bölünmeden sonra, eski Doğu Pakistan’da kaldı. Bangladeş'in kurulmasıyla sonuçlanan 1971 ’deki Hindistan-Pakistan savaşı sırasında, Pakistan’dan ayrı bir devlet kurulmasına karşı çıkan çok sayıda bihari topluca yok edildi.

BİHARİ hindisi

BİHARİ hindisi a. Magadhiden türeyen, hindiyle (Doğu hindisi) akraba olan hint-ari dili. (Orissa ve Varanasi’de yaklaşık 40 milyon kişi tarafından konuşulur. Üç ana lehçeyi kapsar: maithili, magahi ve bhocpuri.)

BİHAR KENTİ

BİHAR kenti Hindistan’da kent, Bihar’da, Patna’nın G.-D.’sunda; 200 976 nüf. (1991).

BİLANÇO

BİLANÇO a. (ital. bilancio'dan). 1. Bir kuruluşun mali durumunun özeti. (Bk. an-sikl. böl. Muhs.) —2. Bir durumun ya da bir gelişmenin olumlu ya da olumsuz toplam sonuçları: Savaşın bilançosu. Otoyol üzerinde kazanın bilançosu: üç ölü, beş yaralı. Yaşamının bilançosunu yapmak. —Fiz. Enerji bilançosu, bir dönüşümde yer alan bütün enerji biçimlerinin, genel sonucu ortaya koymak için yapılmış özeti.

—Fizyol. Besin bilançosu, canlı bir organizmaya besin giriş ve çıkışlarının karşılaştırılması ve beslenme durumunun belirlenmesi. j| Enerji bilançosu, bir yandan besinlerle organizmaya sağlanan kalori tutarının, öte yandan bu enerji gelirinin organizma tarafından değişik kullanım biçimlerinin (mekanik enerji [kaslar], kimyasal enerji [sindirim, metabolizma], ısı enerjisi [sıcaklığın sürekliliği]) karşılaştırılmalı olarak incelenmesi. (Bk. ansikl. böl.)

—Hidrol. Akış bilançosu ya da hidrolojik bilanço, belirli bir dönem boyunca (yıl, mevsim, sağanak) bir akarsu havzasındaki yağışların ve debilerin karşılaştırmalı dökümü.

—Isıbil. Hacim; (ya da hacimölçüm) bilançosu, kütle (ya da ağırlık) bilançosu, kadılık kenti: Edirne, Bursa, Şam, Kahire. || Bilâd-ı isnâ aşere, Osmanlı devletinde on iki kadılık kenti. Adana, Erzurum, Bağdat, Beyrut, Diyarbakır, Rusçuk, Sa-raybosna, Sivas, Maraş, Antep, Çankırı, Trablusgarb. || Bilâd-ı Rum, Anadolu kentleri, Anadolu. || Bilâd-ı selase, İstanbul'daki Eyüp, Galata ve Üsküdar semtlerinin üçüne birden verilen ad. Ayrıca, osmanlı sınırları içindeki İstanbul, Edirne ve Bursa kentleri için de kullanılıyordu.

BİLADAN ya da BULADAN a Yörs. Ormanc. Anadolu’nun bazı yörelerinde çınara verilen ad.

BİLAĞ - belağ.

BİLAHARA, BİLAHARE ya da BİLA-HİRE be. (ar. bi- ve el-âhire'den). Esk. Sonra, sonradan, sonunda.

BİLAİSTİSNA be. (ar. bilâ- ve istisna’ dan bilâistişnâ). Esk. İstisnasız, ayrıksız, kuraldışı olmaksızın.

BİLAKİS be. (ar. bi- ve el-caks’öen .bi-l caks). Tersine, tam tersi olarak, tersine olarak, aksine: Meteoroloji havanın ısınacağını bildirmişti; bilakis soğudu. Ben sıkıntı içindeyken onlar bilakis eğleniyorlardı.

BİLAL Arap, türk halk şairi (İstanbul XIX. yy. sonu - XX. yy. başı). Tulumbacılık yaptı. İstanbul’un semai kahvelerinde destan, koşma ve maniler okuyan bir meydan şairi olarak tanındı. 28 dörtlükten oluşan bir destanında, 1910’da Danca’daki büyük bir yangını anlatır.

Bilal oğlan, iki ya da daha çok sayıda çift kişiyle oynanan, türkülü bir kadın oyunu. İzmir, Bergama ve çevresinde yaygındır.

BİLALİ HABEŞİ, Bilal bin Rebah ve İbni Hamame de denir, İslam dininin ilk müezzini (? - Şam 641). Habeş kökenlidir. Mekke'de Cumah bin Amr ailesinin kölesiydi. Halife Ebubekir tarafından satın alınarak özgürlüğüne kavuşturuldu. Müslümanlığı ilk kabul edenlerden olduğundan kendisine çok eziyet edildi. Hz. Muhammet ile birlikte Mekke’den Medine’ye göç edenler arasında yer aldı (622). Namazlardan önce ezan okunması em-rolununca, Muhammet onu müezzin olarak görevlendirdi. Mekke, müslümanlar tarafından alınınca Kâbe’nin damında ilk ezanı o okudu. Ayrıca bayram namazlarında “aneza” denilen mızrağı taşımak -görevi de ona verildi. Ömer döneminde müslümanların düzenlediği seferlere katıldı.

BİLAN a. Koşurrtîf Bilan kayışı, hamutla sadankanın alt kolanını birbirine bağlayan kayış.

BİLANÇO a. (ital. bilancio'dan). 1. Bir kuruluşun mali durumunun özeti. (Bk. an-sikl. böl. Muhs.) —2. Bir durumun ya da bir gelişmenin olumlu ya da olumsuz toplam sonuçları: Savaşın bilançosu. Otoyol üzerinde kazanın bilançosu: üç ölü, beş yaralı. Yaşamının bilançosunu yapmak. —Fiz. Enerji bilançosu, bir dönüşümde yer alan bütün enerji biçimlerinin, genel sonucu ortaya koymak için yapılmış özeti.

—Fizyol. Besin bilançosu, canlı bir organizmaya besin giriş ve çıkışlarının karşılaştırılması ve beslenme durumunun belirlenmesi. j| Enerji bilançosu, bir yandan besinlerle organizmaya sağlanan kalori tutarının, öte yandan bu enerji gelirinin organizma tarafından değişik kullanım biçimlerinin (mekanik enerji [kaslar], kimyasal enerji [sindirim, metabolizma], ısı enerjisi [sıcaklığın sürekliliği]) karşılaştırılmalı olarak incelenmesi. (Bk. ansikl. böl.)

—Hidrol. Akış bilançosu ya da hidrolojik bilanço, belirli bir dönem boyunca (yıl, mevsim, sağanak) bir akarsu havzasındaki yağışların ve debilerin karşılaştırmalı dökümü.

—Isıbil. Hacim; (ya da hacimölçüm) bilançosu, kütle (ya da ağırlık) bilançosu, bir
aygıta giren ve çıkan öğelerin ya da maddelerin, fiziksel karşılaştırma koşullarına indirgenmiş hacimlerinin ya da kütlelerinin karşılaştırılması. || Isıl bilanço, yanma sonucunda oluşan maddelerin, yakıt ya da yakıt karışımının verdiği ısı miktarlarıyla, kullanılan ve yitirilen ısı miktarının karşılaştırılması. (Bir ısıtma aygıtının verimini belirlemek, kayıpların nedenlerini çözümlemek ve bunları gidermek için aygıta bir deney uygulanarak bir bilançonun çıkarılması için gerekli bütün öğeler kaydedilir.)

—İkt. Ulusal ekonomi bilançosu ya da bireşimsel bilanço, marxçı genişletilmiş yeniden üretim kuramına dayanan sovyet planlamasının temel istatistik hesaplama yöntemi.

—Muhs. Bilanço analizi, bir işletmenin mali durumu ve faaliyet sonuçları konusunda bilgi edinmek üzere bilançodaki verilere dayanarak yapılan inceleme. (Bk. ansikl. böl.) || Bilanço dışı, bir işletmenin teminat yoluyla verdiği ya da aldığı taahhütler için kullanılır. (Bu taahhütlerin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi, işletmenin malvarlığının değerini ya da sağlamlığını değiştirebilir.) || Bilanço kârı, vergi kesintisi yapılmadan ve anonim şirketlerde kâr payı dağıtılmadan önce, yıl sonu bilançosunda görülen kâr. (İşletmelerde, Gelir ve kurumlar vergisi’nin ödenmesi ya da anonim şirketlerde kâr payı dağıtımı, yıl sonu bilançolarının hazırlanmasından sonra yapılır. Bu durum, yıl sonu bilançolarında gözüken kârın içinde birtakım borç öğelerinin bulunmasına yol açmaktadır.)

—Nük. müh. Nötron bilançosu, bir nükleer reaktörde, parçalanmayla üretilen nötronlar ile nükleer yakıt içinde soğurul-ma ya da kaçak yoluyla kalp dışına çıkan nötronların hesaplanması.

—Pedol. Ayrışma bilançosu, toprak katlarının her birinde, toprağın bileşiminin geçirdiği evrimin sonucu. (Ilıman iklimli bölgelerin topraklarında, aşamalı evrim kayıpları en aza indirir; tropikal bölge topraklarında ise ayrışma çok şiddetlidir, silis ile bazların kütlesel olarak sürüklenmesine, demir ile alüminyumun ise, yerinde birikmesine yol açar.)

—Yerbil. Kimyasal bilanço, bir kayacın, bir magmanın ya da bir çözeltinin, yerbi-limsel süreçlerle uğradıkları dönüşümden önce ve sonraki kimyasal bileşimlerinin karşılaştırılması.

BİLALİ HABEŞİ

BİLALİ HABEŞİ, Bilal bin Rebah ve İbni Hamame de denir, İslam dininin ilk müezzini (? - Şam 641). Habeş kökenlidir. Mekke'de Cumah bin Amr ailesinin kölesiydi. Halife Ebubekir tarafından satın alınarak özgürlüğüne kavuşturuldu. Müslümanlığı ilk kabul edenlerden olduğundan kendisine çok eziyet edildi. Hz. Muhammet ile birlikte Mekke’den Medine’ye göç edenler arasında yer aldı (622). Namazlardan önce ezan okunması em-rolununca, Muhammet onu müezzin olarak görevlendirdi. Mekke, müslümanlar tarafından alınınca Kâbe’nin damında ilk ezanı o okudu. Ayrıca bayram namazlarında “aneza” denilen mızrağı taşımak -görevi de ona verildi. Ömer döneminde müslümanların düzenlediği seferlere katıldı.

BİLAL Arap

BİLAL Arap, türk halk şairi (İstanbul XIX. yy. sonu - XX. yy. başı). Tulumbacılık yaptı. İstanbul’un semai kahvelerinde destan, koşma ve maniler okuyan bir meydan şairi olarak tanındı. 28 dörtlükten oluşan bir destanında, 1910’da Danca’daki büyük bir yangını anlatır.

BİKSİN FORMÜLÜ

BİKSİN FORMÜLÜ (fr. bixiné). Org. kim. Formülü C25H34O4 olan polienli asit ester; Bixa orellana (rocou) tohumlarından elde edilir ve Orléans sarısını oluşturur. (Karote-noitlerin bir parçalanma ürünüdür.)
ch3

HOCO-f-CH CH-C CH
CH3-OCO--CH CH-C CH j— CH

bik8İn J' BİLÂ- önek. (ar. bi- ve la, yok’tan bils-). Esk. “-sız, -sızın, -madan” ekleri gibi yokluk gösteren sıfat ve belirteçler türetir: bilâ-aram (dinlenmeksizin), bilâ-bedel (parasız), bilâ-faide (boş yere), bilâ-faiz (faizsiz), bilâ-fark (farksız), bilâ-fasıla (arasız, ara vermeden), bilâ-ihtiyar (elinde olmadan), bilâ-istisna (ayrıksız, istisnasız), bilâ -itiraz (itirazsız), bilâ-izn (izinsiz), bilâ-kayd ü şart (kayıtsız şartsız), bilâ-lüzum (gereksiz yere), bilâ-muhakeme (muhakeme edilmeden), bilâ-müzakere (görüşmesiz), bilâ-Cıcret (bedava) vb.

—Kur. tar. Bilâ cebeli, bir timar ya da zeametin, olağanüstü bağış olarak, genellikle merkezde görevli divan kâtibi, çavuş vb. kişilere, silahlı asker (cebeli) besleme ve donatma yükümlülüğü olmadan verilmesi.

İKROMATLAMAK

İKROMATLAMAK f. Foto. Potasyum bikromata daldırmak. (Bikromatlanan jelatin ışık aldıktan sonra çözünmez hale gelir.)

BİKROMAT

BİKROMAT a. Fotoğrafçılıkta tespit edici etkerv olarak kullanılan ve iki değerli Cr2 O72" anyonu olan tuzların genel adı. —AnsİKL. Foto. Alkali bikromatlar (amonyum ya da potasyum bikromatlar) kollo-itlere (bitkisel, organik, bireşimsel) ışığa karşı çözünmezlik kazandırır.

bikondilyen


Sie waren biko lem yumrularının engeniş çapı(bikondilyen çap) esas alınarak ölçülendirsek genişliği (kol bikondiyengenişliği) ya da diz genişliği(uylukkemiği genişliği) için kullanılır.

Kemalettin BİHZAD

 Kemalettin BİHZAD Üstad, iranlı res­sam, minyatürcü (? - [?] Tebriz [?] 1537). İlk minyatür çalışmaları göz önüne alındı­ğında 1450’lerde doğduğu sanılır. İranlı Dost Muhammet ve Haydar Mirza, He- rat’lı Amir Ruh Allah’ın öğrencisi olduğu­nu bildirirler. Menakıb-ı Hünerverân ya­zarı M. Âlî ise Tebrizli Pir Seyit Ahmet’ten ders aldığını belirtir. Herat’ta Timurlu sa­rayında Sultan Hüseyin Bay kara ve vezir Mîr Ali Şir Nevai’den destek gördü. 1486-1506 arasında Herat resim okulu’ nu yönetti. 1507’den sonra Özbek hü­kümdarı Şey bek Han’ın sarayında görev aldı. Safeviler’in Herat’ı ele geçirmelerin­den sonra (1510’lar) Tebriz’e gitti, Şah İs­mail ve Şah Tahmasp döneminde ün ka­zandı. Safevi sanatı üzerinde büyük etki­si oldu. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Dün­yadaki çeşitli müzelerde ve özel koleksi­
yonlarda bulunan yapıtlardaki minyatür- g lerinde, rahat ve gözü pek kompozisyon- 2 lan, mekâna hayranlık uyandıracak bir bi- ^ çimde yerleştirilmiş ve dramatik bir üslup- la işlenmiş kişileri, renk zenginliği, ince be- zemeciliği ve ayrıntılardaki gerçekçiliğiy­le dikkati çeker. Üslubu ve imzası öğren­cileri tarafından kullanılacak denli ilgi gör­düğünden yapıtlarının saptanması kimi zaman güçleşir. Kahire’deki Ulusal kitap- lık’ta bulunan Sadi’nin ßosfan’inin 1488’de yazılmış bir kopyasında görülen minyatürleri, sanatçının üslubunu belirle­yen yetkin örneklerdir. Minyatürleri sanat­çıya bağlanan ünlü yapıtlar arasında, Bal­timore Walter’s Art Gallery’de bulunan Şerafettin Ali Yezdî’nin Zafername’si, Londra British kitaplığı’ndaki Nizamî Hamse 'sinin kimi minyatürleri sayılabilir. Sadi’nin Dublin’de, Chester Beatty kitap­lığında bulunan Bostan nüshasındaki on bir minyatürün de sanatçıya ait olduğu ketebe kaydından anlaşılır.

BİHAKKIN

BİHAR, Hindistan’da eyalet, kuzeyde Ganj ovasının bir bölümünü, güneydeyse Dekkan’ın kuzey-doğu kesimini (Çota Nagpur) içine alır; 174 000 km2; 69 914 734 nüf. Merkezi Patna.

Himalayalar’dan gelen ırmaklarla sulanan, ama sık sık taşkınlarla su altında kalan ovada başlıca gelir kaynağı tarımdır. Yetiştirilen besin ürünleri pirinç (daha çok yağış alan doğu kesiminde ağır basar), buğday, mısır ve baklagiller, ticarete yönelik ürünlerse şekerkamışı, tütün, yağ çıkarılan tohumlar ve jüttür (doğu kesimde). Bihar, Dekkan bölgesi sayesinde Hindistan’ın maden bakımından en zengin eyaletidir: Damodar havzasındaki çok büyük madenkömürü rezervleri (Charia ocakları), demir (Singhbhum bölgesi ve komşu yönetim bölgelerinde hematitler), bakır (Singhbhum), kireç, mika, koalin, grafit, cam yapımına elverişli küm, amyant, manganez, krom, boksit, dişten. Damodar’ın hidroelektrik potansiyeli bir dizi barajla değerlendirilir. Patna’nın -dışındaki başlıca kentler, Bhagalpur, Gaya Rançi ve yeni kurulan ağır metalürji yerleşmeleridir: Dhanbad-Charia-Sindri bitişikkent-leri, Bokaro ve Camşedpur. Geleneksel el sanatları sayesinde ünlü ipekli kumaşlar üretilir. 1525’e kadar bağımsız bir devlet

BİHAC

BİHAC, türkçe Bihke, Bosna Hersek’in kuzey batı kesiminde kent, Sava ırmağının başlıca kollarından biri olan Una ırmağı kıyısında; Zagreb’in 125 km kadar güneyinde. Osmanlı imparatorluğu döneminde, Bosna vilayetine bağlı bir sancağın merkezi ve önemli bir kaleydi. 32 000 nüf. (yarısı müslüman). Bugün aynı addaki yönetim biriminin merkezi. Dokuma sanayisi.

Marie François XavierBİCHAT

 Marie François XavierBİCHAT , fran-sız anatomi bilgini (Thoirette, Jura, 1771-Paris 1802). Desault’nun öğrencisi ve dostuydu, ölümünden sonra, Bichat onun cerrahiyle ilgili yapıtlarını yayımladı. 1801’de Paris Merkez hastanesi’nde de hekimlik yaptı. Çalışmalarıyla yeni bir pataloji kavramı getirdi ve genel anatominin temellerini attı. Bichat, organları teker teker ele almak yerine çok farklı organlar oluşturabilen aynı türden dokuları göz önünde bulunduruyordu. Embriyoloji, özellikle de organlaşma üzerinde çalıştı. Aynı zamanda fizyolog olan Bichat, kuramlarını pek çok deneyle sağlamlaştırdı. Yaşamsal özelliklerle ilgili öğretisini şu ünlü tanımıyla özetleyebiliriz: “Yaşam ölüme direnen işlevlerin tümüdür”; bir başka deyişle, fiziksel-kimyasal süreçlere direnen yaşamsal özelliklerin tümüdür. Ya-. pıtları: Recherches physiologiques sur la vie et la mött (Yaşam ve ölüm üzerine fizyoloji araştıfmaları) [1899], Anatomie générale (Genel anatomi) [1801].

BİCAYE

BİCAYE ya da BECAYE, Cezayir'de liman kenti, il merkezi, Cezayir’in D.’ sunda, Bicaye körfezi kıyısında, Summan çöküntüsünün ağzında, Carbon burnunun ardında; 114 534 nüf. (1987). Hassi Mesut’tan gelen ham petrol boru hattının bitim noktası; liman ham petrolün bir bölümünü dışarı satar. Rafineri. Kereste işleme. Tuğlacılık-kiremitçilik. Mantar işleme. Kentte XVI. yy.’dan kalma bjr cami ve İspanyollar’ın yaptığı bir kale vardır. — Bicaye ovası bir tarım bölgesidir. — Bicaye ili, 3 444 km2; 1 000 694 nüf. (1987).

—Tar. Eski roma kenti (.Saldae). Bicaye ancak berberi Hammadiler hanedanı döneminde rol oynamaya başladı, 1090 -91 ’de Berberiler tarafından başkent yapıldı ve önemli bir kültür merkezi oldu. XIV. yy.’da hıristiyan devletlerle canlı bir ticaret ilişkisi olan, Tunus'tan bağımsız bir hafşi prensliğinin başkentiydi. XVI. yy.’da İspanyollar tarafından işgal edilen kent, 1555’te Cezayir Türkleri’nin eline geçti, 1833’te ise Fransızlar tarafından alındı.

İTALYAN MİMAR BİBİENA

İtalyan mimar, sahne düzen-mimarı desen leyicisi, ressam ve gravürcüler ailesi olan Louvre müzesi, Paris Galli ailesinin lakabı (ailenin geldiği, Arezzo yakınındaki Bibbiena kentinden esinlenerek verilmişti). Ailenin ünlü adları: FER-DİNANDO (Bologna 1657 -ay.y. 1743), Avrupa’nın çeşitli saraylarında çalıştı, sahne perspektifiyle ilgili incelemeler yazdı. Oğulları GİUSEPPE (Parma 1696 - Berlin 1756) ile ANTONİO (Parma 1700 - Milano 1774, Bologna tiyatrosu’nun mimarı), düşsel yönü ağır basan anıtsal dekorlar yaptılar.
MİMAR BİBİENA MİMARİSİ

BİBİ MÜNECCİME HATUN

BİBİ MÜNECCİME HATUN, Harizmşahlar ve Anadolu Selçuklu saraylarında hizmet eden bilici kadın. Astroloji (ilm-i nücum) alanındaki bilgisi ile tanındı. Uzun süre Celâlettin Harizrrişah.’ın yanında çalıştı; onun ölümünden sonra Şam’a yerleşti (1231). Daha sonra Alaet-tin Keykubat l’in çağrısı üzerine Konya’ ya gitti. Yaşamına ilişkin fazlaca bilgi olmayan Bibi Hatun, ölümüne kadar Ana-, dolu Selçuklu sarayında kaldı. Tarihçi İb-Ferdınando Btbtena'ya nj Bibi'nin annesidir. ait olduğu santal

Gheorghe Dimitrie BİBESCU

Gheorghe Dimitrie BİBESCU   Eflak Voyvodası (Craiova 1804 - Paris 1873). 1842’de Eflâk milletvekili ve muhalefetin lideri oldu; prens Alexandr Ghica’nın tahttan indirilmesinde rolü oldu ve 1842’de de onun yerine geçti. İdari ve toplumsal alanda birçok reformlar yaptı. Eflak ve Buğdan prensliklerinin birleştirilmesi yolunu açtı, bir askeri okul, bir de fransız lisesi kurdu. 1848 devriminin çalkantıları sonucu yeni bir anayasa kabul etmek zorunda kardı, buna rağmen kısa bir süre sonra da yönetimden ayrıldı.

Prenses Marthe Lahovary BİBESCO

 Prenses Marthe Lahovary BİBESCO   Rumen asıllı transız kadın edebiyatçı (Bükreş 1888 - Paris 1973). Yakınlık duyduğu edebiyatçıları (Proust, Claudel, l’abbé Mugnier) ve iki savaş arası Avrupa’sındaki aristokrat kalıntıları konu edindi (le Perroquet vert, 1924; la Nymphe Europe, 1960).

BİBERON NASIL BULUNDU

BİBERON NASIL BULUNDU Bebekleri yapay olarak beslemeye yarayan,ağzına emzik geçirilmiş, dereceli cam ya da plastik şişe; bu şişenin içerdiği miktar. bak. Biberon termosu, bir ya da birçok biberonu, ısısını koruyarak taşımaya yarayan eşsıcaklık kabı.

BİBERİYE BİTİKİSİ

BİBERİYE ya da BİBERYA a. Karşı-lıklı dizilmiş, uzun saplı, üst yüzü koyu yeşil alt yüzü beyaz, hep yeşil yaprakları, kısa salkım biçiminde bir araya tpplanmış mavi renkli çiçekleri olan kokulu çalı. (Adi biberiye, Akdeniz kıyı bölgelerinde çok bulunur. Genç sürgünleri baharat olarak kullanılır ve çiçekleri demlendiğinde uyarıcı etki yapar. Yapraklarından romatizmaya, burkulmaya ve eziklerle pamukçuğa karşı ilaç yapılır. Kaynatılmış yaprakların suyu uyarıcı, safra ve idrar söktürücü olarak kullanılır. Bu bitkiden ayrıca, parfümeri sanayisinde kullanılan bir esans da çıkarılır. Bil. a. rosmarinus; ballıbabagiller familyası.)
BİBERİYE BİTİKİSİ

BİBERACH

BİBERACH, Federal Almanya’da (Baden Württemberg) kent, Karaorman’da, Ulm’un G. -B.’sında; 28 500 nüf. Teknoloji enstitüsü. Fransızlar 1796 ve 1800’de AvusturyalIlar’ı burada yendiler.

Türk foto muhabiri Mehme BİBER

Türk foto muhabiri Mehme BİBER    (Es-kicuma 1931). Gazeteciliğe Bursa’d.a Ant gazetesinde başladı (1948). Çeşitli İstanbul gazetelerinde ve dergilerinde; uluslararası yayın kuruluşlarında foto muhabiri ve TV kameramanı olarak görev yaptı. Bunte, Stern, Time, GEO, National Geographie magazine gibi dünyanınöndege-len dergilerinde fotoğrafları yayımlandı. Kodak firmasının (1963-1964) ve Sedat Simavi vakfı’nın (1977) birincilik ödüllerini kazandı.

Türk opera şarkıcısı Necdet BİBER

 Necdet  BİBER , türk opera şarkıcısı (İstanbul 1914 - Ankara 1976). İstanbul Belediye konservatuvarı’nda başlayan şan eğitimini, Ankara Devlet konservatuvarı’n-da tamamladı. Bir süre Gazi eğitim ens-titüşü’nde şan öğretmenliği yaptıktan sonra İtalya’da Rosita Saragay Sassone ile çalıştı; Salzburg yaz kurslarına da katılarak tekniğini ilerletti. Yurda dönünce Ankara Devlet tiyatrosu’nun opera topluluğuna katıldı. Madam Butterfly, Figaro'nun düğünü, Rigoletto, Konsolos, Sevil berberi, Cosi fan tutte, Kerem, Traviata, İl Tra-vatore, Maskeli balo gibi operalarda, Yunus Emre ve Atatürk oratoryolarında rol aldı.

BİBER HAKKINDA BİLGİ

BİBER HAKKINDA BİLGİ 1. Meyvesi sebze ya da baharat olarak kullanılan capsicum türünden birçok bitkiye verilen ad; bu bitkilerden bir bölümünün meyvesi: Biber kızartmak. Çorbaya biraz biber ek. (Patlıcangiller familyası.) [Bk. ansikl. böl.] —2. Biber gibi, çok acı. || Biber gibi yanmak, deri, göz vb. sözkonusuysa, acımak, yanmak: Uykusuzluktan gözleri biber gibi yanmak.

—Bot. Antil biberi, Antiller’de yetişen ve meyvesinin tadı ve kokusu dört baharı (tarçın, karanfil, karabiber ve hindistancevizi) birden andıran ağaç ve bu ağacın meyvesi.

—El sant. Biber oya, üç boyutlu olarak örülen biber motifleriyle yapılmış oya. (Genellikle biberler kırmızı olur, bir kafes örgünün altına sıralanır.)

—Mutf. Biber dolması, dolmalık biberle yapılan etli ya da zeytinyağlı dolma. || Biber salçası, biberin, domates biberi denen etli ve kırmızı türünden yapılan salça. (Yemeklere renk ve lezzet verir; kimi yörelerde ceviz ve zeytinyağıyla karıştırılıp kahvaltıda yenir.) || Biber turşusu, çarliston, dolmalık ya da sivri biberle yapılan turşu.

—Parf. Biber esansı, kurutulmuş biberden elde edilen ve parfümcülükte kullanılan keskin kokulu esans.

—ANSİKL. Biber (Capsicum annuum), çalı görünümünde, basit ve bütün yapraklı, çoğunlukla yalnız beyazımsı çiçekli yıllık bir bitkidir. Bunların iri ve tatlı olduğu zaman “dolmalık biber” denen meyveleri pürüzsüz ve parlak kabukludur. Etli kabuk, tohumları taşıyan’ eksen bölgesinden • bir boşlukla ayrılır. Biberlerin büyüklüğü, biçimi ve rengi çok çeşitlidir. Türkiye’de yetişen biberlerin tatlı olanları iridir, ağırlığı yüz gramı aşabilir; acı biberlerle süs biberleriyse ufaktır (beş on gram). Biberin dört köşeli, sivri, uzun, hatta yassı ve dilimli (“domates biberi”) olanları vardır. Önce yeşil ya da fildişi beyazlığında olan meyve olgunlaşınca parlak kırmızı ya da bazı çeşitlerde olduğu gibi güzel sarı, turuncu ya da mor bir renk alır. Kurutularak, toz haline getirilen acı bibere “kırmızı biber” ya da “paprika” denir. Yüksek sıcaklık isteyen biber, sıcak bölgelerde ya da kuytu yerlerde yetiştirilir. Adi biber Orta Amerika kökenlidir. C. annuum türünden başka biber türleri de (özeliikle C. baccatum, C. Chinense, C. pubescem) evcilleştirilmiş ve bunlara çeşitli şekiller verilmiştir. Sıcak bölgelerde yetişen çokyıl-lık bir ağaççık olan C. frutescens, pili-pili  yapımına yarayan küçük ve çok acı meyveler verir.

Biber sebze olarak ya da yemeklere çeşni vermek için kullanılır. Acı maddesi bir alkaloittir, eczacılıkta kan çekici olarak kullanılır. Tatlı biberin tozu aynı zamanda boyarmaddedir.

—Mutf. Tazesi C vitamini yönünden zengin olan biber, Türkiye’de çok tüketilen bir besin maddesidir. Uzun yeşil fiberin turşusu, kızartması yapılır, salatalara konur ve garnitür olarak kullanılır. Dolmalık biberden etli ve zeytinyağlı dolma, turşu yapılır. Uzun ya da yuvarlak kırmızı biber kurutulup dövülerek pul ya da toz kırmızı biber elde edilir, baharat olarak ya da pastırma yapımında kullanılır. Domates biberi denen kırmızı ve etli türünden turşu, salça yapılır. Çarliston biberi taze olarak yenir, kızartması, haşlanıp sirke ve sarmısakla karıştırılarak “acele turşu”su yapılır. Biberler, ipe dizilip güneşte kurutularak kışın da kullanılabilir.

BİBER ya da VON BİBERN (Heinrich İgnaz Franz), avusturyalı besteci ve kemancı (Wartenberg, bugün Strâz pod Ralskem, Çekoslovakya, 1644 - Salzburg 1704). Önce Olmütz, sonra da Salzburg ' prens-piskoposlarının capella’larında çalıştı. Başlıca yapıtları: çift kiriş ve scorda-tura gibi yöntemler kullandığı keman sonatları (Maria'nm yaşamından gizler), kilise müziği yapıtları, operalar, partitalar.

BİBENZİL

BİBENZİL   (fr. bibenzyle). Org. kim. Formülü C6H5—(CHg)? —<C6H5 olan hidrokarbon; sodyumun, benzil klorüre etkimesiyle elde edilir. (Eşanl. DİBENZİL, 1,2 DİFENİLETAN.)

BİBEHRE NE DEMEKTİR

BİBEHRE  (fars. bî- ve behre'den bi-behre). Esk. 1. Nasipsiz, mahrum: "Sa-miye hanım, musikiden büsbütün bibeh-re değildi” (Yakup Kadri). —2. Değersiz.

Yazar Bernardo BİBBİENA

 Yazar Bernardo BİBBİENA  DÖVİZİ, le  denir), İtalyan yazar (Bibbiena, Arezzo yakınında, 1470 - Roma 1520). Diplomat ve kardinaldi. Boccacio’dan esinlenen ve Castiglione’nin 1513’te Urbino sarayında sahneye koyduğu La Calandria komedisini yazdı.

Yazar Michel BİBAUD

 Yazar Michel BİBAUD   fransızca yazan kana-dalı yazar (La Côte-des-Neiges, Montréal yakınında, 1782 - Montreal 1857). Birçok siyaset ve edebiyat dergisi çıkardı. (Bibliothèque canadienne, 1825-1830; l’Encyclo-pédie canadienne, 1842-43). 1Ş30’da fransız klasiklerinden esinlenerek, Epitres, satires, chansons, épigrammes et autres pièces de vers adlı manzum bir derleme yayımladı. Tarihçi olarak, İngiliz yönetiminden yanaydı (Histoire du Canada [Kanada tarihi], 1837-1878).

BİBAN dağları

BİBAN dağları, Cezayir’de kütle; Tel Atlasları’nın bir bölümüdür. Titteri dağlarını D.’ya doğru devam ettiren Biban dağları, Beni Sliman ovasının ve uved Sahel -Summam çöküntüsünün yanında yükselir. Birkaç kireçtaşlı doruğu vardır. Kütle yi uved Şebba’nın “Demir kapıları” aşar (“kapılar” anlamındaki adı da buradan gelir).

BİATLON

BİATLON   (fr. biathlori). Kuzey ülke-( lerinde uygulanan bir tür kayak sporu; bir mukavemet yarışını ve bir tüfekle atış yarışını içerir. (1960’tan beri olimpiyat sporlarından biridir.)  BİATLONCU a. Biatlon yapan sporcu.

BİAT ya da BEYAT NE DİR

BİAT ya da BEYAT a. (ar. bîat). Esk. 1. Birinin egemenliğini kabul etme, buyruklarına uyacağını belirtme. —2. El sık-I ma. —3. Etek öpme, —4. Biat etmek, eylemek, birinin buyruğu altına girmek, hâkimiyetini kabul etmek.

—İsi. huk. Elele tutuşup sözleşmek, akit-leşmek. (Bu şekilde hükümdarın ya da devlet başkanının egemenliğini ve başkanlığını kabule de "biat” denir.)

BİASİLİS

BİASİLİS, BİYASSİL ya da PİYAS-SİLİ , Hitit kralı Şuppiluliuma l’in oğlu (İ.Ö. XIV. yy.). Şuppiluliuma I Kargamış’ı ele geçirince oğlunu buraya kral olarak atadı. Boğazköy tabletlerinden biri üzerindeki yazıtta, Mitanni kralı Mattivaza’dan Bi-asilis ile iyi geçinmesi istenir.

Guido BİASİ

 Guido  BİASİ  İtalyan ressam (Napoli 1933). Gerçeküstücülükten etkilenerek, Fransa’daki "Phases” grubuna katıldı. 60’lı yıllardan başlayarak, kolektif belleğin bütün bölgelerini araştırmak üzere, geleneksel teknik ve geleneksel ikonografiden yararlanarak ayrıntıları işleyen titiz bir resme yöneldi (“Mnémothèques”, 1970-1971; “Mémoires écologiques”, 1974; “Muséologies”, 1976).

BİLGE BİAS KİMDİR

BİLGE BİAS  Yunanistan’ın yedi bilgesinden biri olduğu söylenir. Hukukçuydu. İ.Ö. 570’e doğru Priene’de doğdu. Sitesinin yasalarını düzenledi. Pers tehlikesi karşısında, Panionion’da, İonia Yunanlıları’nı Sardinya’ya götürmeye çalıştı, ama başaramadı.

BİAS

BİAS. Yun. mit. İdomeneus’un oğlu. Ne-leus’un kızı Pero ile evlenebilmek için şart koşulan denemeyi başardı: Phylakos’un çok iyi korunan sürülerini çaldı.

BİARRİTZ

BİARRİTZ, Fransa’da kanton (Pyrénées-Atlantiques) merkezi, Bask ülkesi kıyısında, Bayonne’un 7 km B.’sında; 29 000 nüf. (1991). Eski balıkçılık kasabasının kaderi, Fransa impara-toriçesi olmadan önce burada oturan Eugénie de Montijo sayesinde değişti. İmparatoriçe ile Napoléon lll’ün 1854’te Biarritz’i ziyaret etmesinden sonra kasaba hızlı bir gelişme göstererek Fransa’nın ilk sayfiye merkezlerinden biri oldu. Kent G.’deki Basklar kum'safîyla K. Casino’daki Büyük Kumsal’ı birbirinden ayıran güzel görünüşlü kayalık bir çıkıntıda (Meryem kayalığı) kurulmuştur. Kentin yağışlı, yumuşak, düzenli ve sağlığa yararlı iklimi, nekahet dönemindeki hastalara, büyümede geri kalmış çocuklara, adenopatilere tavsiye edilir. Deniz tedavisi. Deniz müzesi.

BİARMİA

BİARMİA, Beyaz deniz kıyılarının kürk tüccarları olan Biarmlar’ın ülkesi. Kola yarımadasından, kuzey Dvina nehri ağzına kadar uzanıyordu. Veps ya da Karelya kökenli olan sözkonusu Biarmlar’ın adı, IX-XIII. yy.’lar rus ve İskandinav kaynaklarında geçer.

EL BİAR

 EL BİAR  Cezayir kentinde konut semti, Cezayir yerleşmesinin batı kesiminde, Sahel tepelerinde; 98 500 nüf.

BİANOR ÖRÜMCEĞİ

BİANOR  Koyu renkli küçük örümcekleri içeren cins. (Bedeni pas rengi ya da kızıl tüycüklerle kaplıdır. Karnında beyaz lekeler vardır. Sıçrayıcıörümcekgiller familyası.

Luciano BİANCİARDİ

 Luciano BİANCİARDİ  İtalyan yazar (Grosseto 1922 - Milano 1972). Mizah romanları yazdı (L 'integraziorıe, 1960; La vi-ta agra, 1962).

Ranuccio BİANCHİ-BANDİNELLİ

 Ranuccio  BİANCHİ-BANDİNELLİ  İÎ İtalyan arkeolog (Siena 1900 - Roma lc" 1975). Roma Üniversitesi’nde arkeoloji dersleri verdi. İtalyan.Komünist partisi üyesi ve Gramsci enstitüsü müdürüydü. Yayımladığı birçok yapıt arasında Stori-cità deli’arte classica (1943), Diario di un borghese (1948), Archeologia e cultura (1961 ), L ’arte romana nel centro del po-tere (1969) ve La fine del T arte antica (1970) sayılabilir.

Luigi BİANCHİ

 Luigi  BİANCHİ  İtalyan matematikçi (Parma 1856 - Piza 1928). Pisa Üniversitesinde profesörlük ve Pisa Yüksek öğretmen okulu’nun müdürlüğünü yaptı. “Diferansiyel geometri” terimini yarattı (1894) ve eukleidesçi olmayan geometrileri inceledi. Aşırıuzay üzerine çalışmaları görelilik kuramının gelişm

Nicomede BİANCHİ

 Nicomede  BİANCHİ  İtalyan tarihçi (Reggio nell’Emilia 1818 - Torino 1886). Modeno ve Reggio geçici hükümeti üyesi sıfatıyla 1848 ulusal eyleminde etkin bir rol oyhadı, sonra Piemonte’ye çekildi ve Arşivler gene! denetmeni oldu. Yapıtları: Storia Documentata della diplomazia eu-ropea in İtalia, dal 1814 al 1861 (1865-1872) ve Storia della monarehia pi-emontese dal 1773 al 1861 (1877-1885)..

Thomas Xavier de BİANCHİ

Thomas Xavier de BİANCHİ    fransız türkolog (Paris 1783 -ay.y. 1864). Türkçe, arapça, farsça öğrendi. Paris’te, türk-çe çevirmeni olarak çalıştı. Türkiye'ye giden elçilik memurları, tüccar, gezgin ve denizciler için pratik dil kitapları yazdı. Yapıtları: Vocabulaire français-turc (Fransızca-türkçe küçük sözlük, 2 cilt,

1829-1831 ), Le guide de la conversation en Français et en Turc (Fransızca ve türk-çe konuşma rehberi, 1839), J.D. Kieffer ile birlikte yazdığı Dictionnaire turc -français (Türkçeden fransızcaya sözlük, 2 cilt, 1835-1837), tek başına yazdığı Dictionnaire français-turc (Fransızcadan türk-çeye sözlük, 2 cilt, 1843-1846) vb.

Francesco BİANCHİ

Francesco BİANCHİ İtalyan besteci (Cremona 1752 - Hammersmith, İngiltere 1810). Jommelii’nin öğrencisi. Paris, Milano ve Venedik’te çalıştı. Londra’ya yerleşince, King’sTheatre’ın başına geçti. 70 operasından 18’ini Paris’te oynanmak üzere fransızca metin üzerine besteledi: la Réduction de Paris (1775), le Mort marié (1777).

BİALYSTOK

BİALYSTOK, Polonya’ nın K.-D. kesiminde, kent, voyvodalık merkezi; 268 100 nüf. (1990). Dokuma (pamuk, yün), makine, besin ve kereste sanayileri. Bialystok voyvodalığı (10 055 km2, 684 500 nüf. [1989]), bir ölçüde korularla kaplıdır, sanayi bitkileri (çavdar ve patates) yetiştiriciliği.

BÎALOWIEZA

BÎALOWIEZA, Polonya’da ormanlık kütle (580 km2), Bialystok yakınında. Bia-lowieza’nm bir bölümü Beyaz Rusya topraklarında uzanır (710 km2 boyunca). Doğu Avrupa’nın ilk orman örtüsünün kalıntısı. Bizonlara ve tarpanlara (yaban atı ırkı) ayrümış bir rezervi kapsayan ulusal park.

Miron BİALOSZEWSKİ

BİALOSZEWSKİ (Miron), polonyalı yazar (Varşova 1922). İlk kitabı (la Tournure des choses [fr. çev. j, 1956), kent yaşamının mit’lerini ve güniük hayatımıza giren nesnelerin yadırgatıcılığını dile getiriyordu. Daha sonra, yanılgılar, saçmalıklar ve yepyeni buluşlarla dolu konuşma dilini kullanarak, deneyimsel şiirine derinlik kazandırdı (Infarctus [fr. çev.], 1977). 1955’te "Tarczynska sokak tiyatrosu” adlı amatör bir şiir tiyatrosunun kuruluşuna katıldı (Théâtre à part [fr. çev.], 1971). Journal de l'insurrection de Varsovie (fr. çev.) [1970] adlı yapıtında, savaşın resmi yorumunu, kahramanlıkları, olayları bir yana bırakarak, günü günün^yaşanan bir trajedinin boğuntusunu vermeye çalıştı.

BİALOGARD

BİALOGARD, Polonya’da kent, Kosza-lin yakınında; 23 000 nüf. Demiryolu merkezi. Kereste ve deri işçiliği. Elektrikome-kanik

BİALİL

BİALİL a. (fr. biallyle). Org. kim. Formülü

H2C = CH-(CH2)2-CH = CH2 olan dienli hidrokarbon; magnezyumun, alil bromüre etkimesiyle elde edilir. (Eşanl. DİALİL, 1,5 HEKSADİEN.)

BÎALİK (Hayim Nahman)

BÎALİK (Hayim Nahman), ibranice yazan edebiyatçı (Rady, Jitomir yakınında, Ukrayna, 1873 - Viyana 1934). Şair, romancı, eleştirmen, çevirmen ve yayımcı olan Bialik’in, siyonist hareketin ve modern yahudi kültürünün oluşmasında belirleyici bir etkisi oldu. L:-:k esinini yahu-diliğin kaynaklarından aldı. İsrail topraklarına duyduğu özlemi dile getirdi (Âl’oi-seau [fr. çev.], 1891). İbrani halkının uğradığı kıyımı ve özellikle Kişinev pogro-munu gözler önüne serdi {Be’ir hehare-ga, 1904). Eski ve yeni sözcükleri kullanarak İbrani dilini zenginleştirdi {Sefer ha -Aggada, 1907). İsrail’de toprağa verildi. İsrail’in en büyük edebiyat ödülü Bialik adını taşır.

BİALA PODLASKA

BİALA PODLASKA, Polonya’da (Podlaska) kent, voyvodalık merkezi, Beyaz Rusya yakınında ; 35 000 nüf. Dokuma ve kereste sanayileri. Makine yapımı. Eski Radziwill sarayının kalıntıları. — Biala Podlaska voyvodalığı (5 348 km2; 303 000 nüf. [1989]), kırsal özelliğini (çavdar, patates) büyük ölçüde sürdürmektedir.

Vittorio BİAGİ

BİAGİ (Vittorio), İtalyan dansçı ve koreg-raf (Viareggio, Toscana, 1941). 1958 -1960 arasında Milano’da la Scala’da,1901 - İT '5 arasında da, Bir faunanın öğleden sonrası (1965) adlı yapıtı düzenlediği XX. yy. Balesi’nde dans etti. Sonra Paris’teki Opéra-Comique’e geçti. Burada yıldız dansçı olarak, Claude Bessy’nin yönetiminde, Play-Bach adlı yapıtı yorumladı. Lyon operası’nda bale yöneticiliği yaptı (1969-1976). Burada Aleksandr Nevskiy (müziği Prokofyev’in; 1970), Romeo ve Juliet (1970), Espaces inhabitables (müziği F. Bayle’in) ve la Symphonie fantastique (Berlioz’un anısına saygı; 1972) adlı yapıtları sundu. 1973’te M. Bé-jart’ın Symphonie pour un homme seul adlı yapıtının yeni bir yorumunu gerçekleştirdi. 1976’da Lyon’da koregrafisini yaptığı ve sahneye koyduğu İlahi komed-ya'yı sundu. 1977’de Germinal Casado’ nun le Jardin des délices adlı yapıtını Karlsruhe’de ilk kez yorumladı. Emilie -Romagne tiyatrolar derneği tarafından oluşturulan bir topluluğu yönetti (1978). Ertesi yı! konuk koregraf olarak Küba ulusa! balesi’y le çalıştı.

BİAFRA CUBIHiYRİYETİ

BİAFRA CUBIHiYRİYETİ Afrikada  devlet. Nijerya'nın kuzey kesimindeki müslüman ve geleneklerine bağlı halklar (özellikle Hausalar ve Pölier) ile, güney -batı kesimindeki müsluman s/e Hıristiyan, Yorubalar ile doğu ve güney doğu kesim lerindeki hıristiyan İooiar arasındaki kökü çok eskilere dayanan anlaşmazlıklar sonucunda, Nijerya’nın doğu bölgesinin ülkeden ayrılmasıyla (30 mayıs 1967) kuruldu. Ayaklanan bölge, yakışık 14 milyon kişinin (yani federasyonun toplam nüfusunun dörtte birinden az) yaşamasına karşılık, ülkenin en zengin kesimiydi. Doğal gaz, petrol, kömür yataklarının ve tropikal ormanların işletilmesi sayesinde, Nijerya’nın toplam üretiminin yüzde 60’tan çoğunu sağiiyoraj

1964’te Güney bölgesi, federal seçimle“: boykot etti; güçlükle sağlanan bir anlaşma, federasyonun dağılmasını önledi. İDOiar’dan olan devle:, başkanı general İronsi, ülkede böigeîeşmeyi yasakladıysa da, 1 ağustos 1968'da bir darbeyle devrildi ve federasyon peniden kuruldu, bu arada Kuzey bölgesi İbolar’a karşı gerçek bir Kiyim uyguladı. Yaklaşık 2 milyon kişi, Doğu eyaletine göç etti. 28 mayıs 1967’de, yeni devlet başkanı general Go-won, federasyonu on iki bölgeye ayırdı; 30 mayısta Biafra, albay Ojukwu’nun yönetimi altında bağımsızlığını ilan etti.

Biafra birlikleri Benin’i ele geçirerek, Lagos’a doğru ilerlediler. Ama eylül ayında geri çekilmek zorunda kaldılar ve kuzeylilerin yeniden ele geçirdikleri topraklarda (Benin ve Asaba) Ibolar kıyıma uğratıldı.

Afrika birliği örgüîü eylül 1967’de sömürge döneminden kalma sınırların dokunulmazlığı ilkesi adına, ayrılmaya karşı çıktı. Bununla birlikte, 1968 yılı içinde Tanzaniya, Gabon, Fildişi Kıyısı ve Zambiya. Biafra’yı tanıdılar: Portekiz, İsrail ve Fransa da maddi yardımda bulundu. Federal hükümet ise SSCB ile Büyük Britanya’dan yardım gördü ve kontrolü elinde tutmayı sürdürerek Biafra’ya hemen etkili bir abluka uyguladı.

18 mayıs 1968’de Port Harcourt’un teslim olması, Biafra’yı kuşatılmış bir kaleye dönüştürdü. Yıl sonunda, en önemli besin üreten bölgeler yitirildi.

Sonunda açlık Biafra’yı yendi. Ojukvu, yetkilerini general Effiong’a devrederek Fildişi Kıyısı’na sığındı. Effiong, 12 ocak 1970’te Lagos’ta hiçbir koşul öne sürmeden teslim anlaşmasını imzaladı.

BİA

BİA, Fildişi Kıyısı’nın doğu kesiminde ırmak (Gana’da doğar), Aby denizkulağı-nın kolu. —Ayame’de bara; ve hidroelektrik tesisi.

BIZIK

BIZIK a. Seksol. Cinsel doyum için kullanılan dikleşmiş penis biçiminde ağaçtan, köseleden, fildişinden, vb. yapılmış alet.

BlYITLI

BlYITLI, Aydın’ ın Koçarlı ilçesi merkez bucağına bağlı belde; 3 754 nüf. (1990). Belediye.

BlYIKTAY (Ömer Halis)

BlYIKTAY (Ömer Halis), Türk asker (Erzincan 1883 - İstanbul 1939). Harp oku-lu’nu bitirdi (1905). Türk-İtalyan savaşı nedeniyle Harp akademisi kapandığından akademiyi bitirişi gecikti (1914). Kurmaylığı onandı (1915). Türk-ltalyan, Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarına katıldı. Muhtelif birliklerde ve askeri kuruluş ve kurumlarda görev aldı (1905-1914). X. Kolordu emrine verildi. Irak ve havalisi komutanlığı kurmay kurulunda görevlendirildi (1915-1917). 6. Tümen, 57. Tümen kurmay başkanlıklarını yaptı (1917-1918). Binbaşılığa yükseldi (1918). 20. Kolordu kurmay başkanlığına getirildi (1919). Tümen komutanlığına atandı (1920-1924). Generalliğe yükseldi (1927). Milli savunma bakanlığı müsteşar yardımcılığı (1928 -1929), Milli savunma bakanlığı kara müsteşarlığı, 3. Tümen komutanlığı, Genelkurmay eğitim dairesi başkanlığı, İstanbul komutanlığı görevlerinde bulundu (1929-1939). Korgeneralliğe yükseldi (1934).

Mehmet Tevfik BIYIKUOĞLU

BIYIKUOĞLU (Mehmet Tevfik), Türk tarihçi, yazar, asker ve diplomat (Çanakkale 1899 - Ankara 1961). Harp okulu’ nu (1908), Harp akademisi’ni bitirdi (1914). Kurtuluş savaşı’nda Batı cephesi harekât şubesi müdürlüğü yaptı. Lozan konferansı’nda türk delegasyonunda askeri danışman olarak bulundu. Kurmay albaylıktan emekli oldu. İki kez Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği yâptı (1924 - 1926 ve 1928 -1932). Moskovaelçisi oldu (1927), bir yıl bu görevde kaldı. Türk Tarih kurumu’nun ilk başkamdir. Başlıca yapıtları: Hint tarihi {1931), Trakya’da milli mücadele (1956), Türk İstiklal harbi (1962), Atatürk Anadolu’da 1919 -1921 (1959), Osmanlı ve türk doğu politikası (1958), Mondros mütarekesi ve tatbikatı (1962). Tarihe ilişkin, çeşitli çeviri kitapları da yayımlandı. 

BIYİKUBAUK

BIYİKUBAUK a.Tatlı sularda yaşayan, üstdudağında iki çift bıyık bulunan, sırt ve kısa anal yüzgeçleri olan kemikli balık. (Türkiye’deki en yaygın bıyıklıbalık türü, bıyıklıbalık, Froti, hasbaiık, imsirik, ker-sine, mayabalığı, sarı bıyıklıbalık ve siroz-balığı adlarıyla tanınan Barbus barbus' tur.)

—ANSİKL. Bıyıklıbalıklara temiz ve akıntılı sularda, çakıllı ve kumlu diplerde (buralarda küçük avları yakalayarak beslenir) rastlanır. Bıyıklıbalık daha soğuk ve daha bol oksijenli sulara giderek mayıs ayında yumurtlar. Barbus cinsi üyelerinin Oli-gosen’den bu yana yaşadıkları bilinir. Barbus cinsinin birçok türü Afrika’da Nil* den Zam bezi’ye kadar uzanan alanda bulunur; bazı türlere Büyük Sahra’daki geçici su kaynaklarında bile rastlanır. Kör olan bazı türlerse mağaralarda yaşar. Asya'daki türler arasında, Barbus cinsinin en iri üyesi mahşer (boyu 3 m’yi bulabilir) de yer alır.

—Balıkç. Bıyıklıbalık, akarsuların en hızlı aktıkları kesimi ve özellikle de köprü ayaklan yakınında oluşan çalkantılı kesimleri sever. Dipten beslenir ve hemen hemen bütün yemlere gelir. Bıyıklıbalığı avlamak için kurşunlu olta çok uygundur. Bıyıklıbalık, suya yakın geçen çekirgeleri yakalayabilmek için suyun dışına bile sıçrayabilir.

BIYIKLI ÖTLEĞEN

BIYIKLI ÖTLEĞEN a. Küçük ötücü kuş. (Bil. a. Lusciniola melanopogon; sinekkapangiller familyası; boyu 13 cm.)

BIYIKLI MEHMET PAŞA

BIYIKLI MEHMET PAŞA   imrahor, Türk beylerbeyi (öl. Diyarbakır 1524). Enderun’da yetişti. Çeşitli saray hizmetlerinde yükselerek baş imrahor oldu. Yavuz Sultan Selimin Çaldıran seferinde Bayburt’u almakla görevlendirildi. Bayburt’u ele geçirdikten sonra Canik, Trabzon, Şebinkarahisar sancakları birleştirilerek kurulan Erzincan beylerbeyliğine atandı. Yavuz’un buyruğuyla Kemah kalesini kuşattı (1515). Diyarbakır serdarlığına getirildi; Şah İsmail’in bu bölgeye vali olarak gönderdiği Ustaclu Han ile savaşarak onu Mardin’e kadar çekilmek zorunda bıraktı. Daha sonra Mardin dolaylarındaki Koç-hisar’da Ustaclu Han’ı kesin bir yenilgiye uğrattı. Böylece Mardin, Ergani, Çermik ve Birecik, osmanlı egemenlik .sınırı içine girdiği gibi Musul, Kerkük, Hasan-keyf ve Rakka da Osmanlı devletine bağlandı. Yeni kurulan Diyarbakır eyaletinin ilk beylerbeyi olan Mehmet Paşa’ya bölge halkı “Fatih Paşa” sanını verdi.

BIYIKLI MAYMUN

BIYIKLI MAYMUN a. Ekvator Afrika-sı’nda yaşayan, mavi suratlı maymun. (Bil. a. Cercopithecus cephus; uzunkuy-ruklumaymungiller familyası.)

Silahtar BIYIKLI ALİ PAŞA

BIYIKLI ALİ PAŞA (Silahtar), Türk sadrazam (İstanbul ? -ay.y. 1755). Ayasofya evkafı kâtibi Mehmet Efendi’nin yanına girdi. Bir süre müezzinlik yaptıktan sonra teberdar olarak Hasoda'ya alındı. Rikap-dar, çuhadar, silahtar (1751) oldu. Osman III döneminde etkisi arttı; kendisine sadrazamlık yolunun açılması için Aydın mu-hassıilığına gönderildi. 1755’te sadrazamlığa getirildiyse de bu görevde 63 gün kalabildi. Rüşvet suçlamasıyla görevden alınarak idam edildi.

BİLİNA

BİLİNA a. (rusça söze.) Ed. Eski Rusya’ da epik şarkı.  —ANSİKL. Bılinalardaki kahramanlar, Mu-romlu İlya gibi efsane kişileri olabileceği gibi, biçim değiştirmiş tarihsel kişiler de olabilir. Bılinalar iki çevrime ayrılır: prens Vladimir ve yiğit bogatırların anlatıldığı Kiev çevrimi ile ticaret kenti Novgorod’un onuruna düzenlenen Novgorod çevrimi. Bu şarkılarda yiğitlik, büyü ve kahramanların becerisi yüceltilir.

BILDIRCIN

BILDIRCIN 1. Kekliğe benzeyen, kahverengimsi tüylü küçük kuş. (Bil. a. Coturnix coturnix; sülüngiller familyası.) [Bk. ansikl. böl.] —2. Bıldırcın gibi, kısa boylu, dolgunca ve alımlı kız ya da kadın için kullanılır.

—ANSİKL. Buğday bıldırcını yüksek otlar arasında yuva yapan göçmen bir kuştur, Kuzey Afrika’da ya da Güney Avrupa’da kışlar. Daha çok tanelerle, bazen de böcek ve sümüklüböcek larvalarıyla beslenir. Bıldırcının birçok doğal düşmanı vardır; ayrıca insan tarafından yoğun biçimde avlanmaktadır. Kuzey Amerika’daki buğday bıldırcınına benzeyen türler yerleşik yaşar.

—Avc. Açık alanlarda bulunan bıldırcın, tüfekle ve ferma köpeğiyle, ovaların bitki örtüsü ve anızlar arasında avlanır. Köpeklere karşı kendini ustaca savunur, ama düz çizgi biçimindeki uçuşu oldukça yavaştır: bu nedenle ateş etmeden önce, bıldırcının kısa bir süre uçmasına izin vermek yerinde olur.

—Zool. Evcil bıldırcın ya da japon bıldırcını (Coturnix coturnix japónica alttürü), Japonya, Avrupa ve ABD’de yoğun biçimde yetiştirilmektedir. Ya 5-6 haftalık olmuş yavruların semizleştirilmesi ya da yumurta üretimi için yapılan bu beslenmenin başarısı, yumurtanın erken alınmasına, yüksek döl verme oranına ve yavruların hızlı büyümesine bağlıdır. Yavru bıldırcınlar 6 haftalık olunca erginlerin boyuna ulaşır; erkekler 120 g, dişiler 150 g. Bıldırcın yılda en çok 300 yumurta yapar: bu yumurtaların ağırlığı kendi ağırlığının 25 katını bulur. Rengi açık sarı ile koyu kahverengi arasında değişen yumurta kabuğunun üzerinde, her dişinin kendine özgü lekeleri bulunur. Bıldırcın besleme, büyük kuş kafeslerinde ya da salmalarda yapılır.

BIKKIN

BIKKIN sıf. Sürekli aynı şeyi yinelemekten usanç duyan kimse; bunu ortaya koyan şey için kullanılır; bezgin: Önündeki dosyaları bıkkın bir tavırla karıştırdı. Soruları bıkkın bir sesle yanıtlamak.
BIKKINLIK a. 1. Büyük bir ruhsal yorgunluk; usanç, bezginlik: Bıkkınlık içinde olmak. Her şeyden bıkkınlık duymak. —2. (Bir kimseye) [bir şeyden, bir şey yapmaktan, bir kimseden] bıkkınlık gelmek, sürekli yinelenen bir şeye, sık görülen bir kimseye artık katlanamaz duruma gelmek, ondan bıkmak, usanmak. —3. (Bir kimseye) bıkkınlık vermek, söz-konusu bir kimseyse, aynı şeyleri yineleyerek karşısındakini bunaltıp usandırmak; yinelenen bir şeyse, insanı sıkmak bunaltmak: Günlerdir aralıksız yağan kar insana bıkkınlık veriyor.
BIKMAK gçz. f. 1. Bir şeyden, bir şey yapmaktan bıkmak, ona karşı artık hiçbir isteği kalmamak, ondan tat almaz, ona katlanamaz duruma gelmek; usanmak: Yaşadığı bu anlamsız hayattan bıkmıştı. Hep aynı şeyleri dinlemekten bıktım. Sabah akşam aynı şeyleri yersen bıkarsın. —2. Bir yerden bıkmak, orada bulunmaktan, yaşamaktan artık sıkılmak: Buradan bıktım artık. —3. Bir kimseden bıkmak, onun varlığından rahatsız olur, sıkılır duruma gelmek: Bu seyyar satıcılardan da bıktım. Artık ondan bıktığını, ayrılmak istediğini söyledi. —4. Bıkıp usanmak, aşırı ölçüde bezmek.

bıkılmak edilg. f. Bıkmak eylemine konu olmak; usanılmak: Çocuktan bıkılır mı hiç?

bıktırmak ettirg. f. Bir kimseyi bıktırmak, onu sürekli rahatsız, tedirgin etmek; bıkmasına neden olmak; usandırmak: Anlamsız sorularıyla beni bıktırdı. Bu telefonlar da bıktırdı artık.
ğan kar şimdi" (Villon’dan S. E. Siyavuşgii)-

Bıhtaşı

Bıhtaşı. Yörs. Açık yerlerde oynanan bir çocuk oyunu. (Çocuklardan biri, bacaklarının arasından arkaya doğru bir taş atar. Taşın düştüğü yere işaret konur. Öteki çocuklar da aynı şekilde taş atarlar. Taşını, işaretin en ilerisine atan oyunu kazanır.)

BIDIK

BIDIK sıf. ve a. Halk. 1 .Kısa,tıknaz kimse için kullanılır: Bıdık oğlan. —2. Küçük, ufak meyve için kullanılır: Bıdık elmalar.

BIÇKI

BIÇKI a. İki kulpa tutturulmuş dişli bir ağızdan oluşan, ileri geri hareketlerle ağaç kesmeye, kereste yapmaya yarayan el aygıtı. || Bıçkı ustası, BlÇKlCl’nın eşanlamlısı.

—Ciltç. Eskiden ciltçilerin meşin traş etmekte kullandıkları balta biçiminde alet. —Saraç. Deri ve kösele kesmek için saraçların kullandığı şimşir saplı ve hilal biçiminde çelik ağızlı alet (kesici ağız 12-17 cm boyundadır).
—Tarım. Bağ ya da meyve budamaya yarayan dişli bıçak.
BIÇKI 

Sinan BlÇAKÇIOĞLU

Sinan BlÇAKÇIOĞLU , türk karikatürcü (İstanbul 1931). İstanbul Devlet güzel sanatlar akademisi’nde okudu. Akbaba, Taş, Dolmuş gibi dergilerde çizdi, reklam grafikerliği yaptı. İki albüm yayımladı (1958-1960). 1970’ten sonra Paris’e yerleşti. Paris ve İstanbul’da birer karikatür sergisi açtı (1979).

BIÇAK

BIÇAK a. 1. Bir sapla keskin bir ağızdan oluşan kesme aygıtı: Ekmek bıçağı. Meyve bıçağı. (Bk. ansikl. böl.) —2. Bir aygı- Ali Bhutto tın kesici parçası: Hızar bıçağı. —3. Bıçak altına yatmak, ameliyat olmak: Kaç kez bıçak altına yattım bu hastalıktan. || Bı- -çak artığı, kesiminden artmış, kesimi ertelenmiş kasaplık hayvan. || (Bir kimseye) bıçak atmak, onu bıçaklamak. || Bir organa bir çıbana vb. bıçak atmak, ona cerrahi bir işlerfr uygulamak. || (Bir hedefe) bıçak atmak, bıçağı ona doğru fırlatmak.



|| Bıçak bıçağa gelmek, karşılıklı bıçak çekerek öldüresiye kavga etmek. || (Bir kimseye) bıçak çekmek, (ona) saldırmak amacıyla bıçağını çıkarmak, (onu) bıçakla tehdit etmek. || Bıçak gibi, ince, keskin . şey için kullanılır: Kaşı kalın, dudakları bıçak gibi. || Ağrıyı, sancıyı vb. bıçak gibi Benaıır Bhutto kesmek, onu birdenbire ve tümüyle ortadan kaldırmak: Bu şurup öksürüğümü bı- Bhutan'da çak gibi kesti. || Bıçak gibi saplanmak, ağ- Paro vadisi  rı, sancı vb. sözkonusuysa, birden ve çok güçlü biçimde kendini duyurmak: Sağ yanıma bıçak gibi bir ağrı saplanmıştı. || Bıçak kemiğe dayanmak, derdi, acısı, çektiği sıkıntı vb. dayanılmaz, katlanılmaz bir duruma gelmek: Çektiklerimiz canımıza tak dedi, bıçak kemiğe dayandı artık. || Bıçak sırtı, çok yakın, çok az, kıl payı: Aralarında bıçak sırtı kadar fark var; tedirgin huzursuz biçimde: Bıçak sırtında yaşamak. || Bıçak silmek, bir işi sona erdirmek, bitirmek. || Bıçak yemek, bıçaklanmak, bıçakla yaralamak: Sırtından üç bıçak yemişti.

—Arıc. Arıcı bıçağı, ballı peteklerin üzerindeki sırı kazımaya yarayan arıcı aleti. —Ayakkc. Kol bıçağı, eskiden ayakkabıcıların ökçelerin içbükey yüzeylerini biçimlendirmede kullandıkları eğri lamalı kesici takım. —Benzer işlemleri yapan makine takımı.

—Balıkç. Balıkçı bıçağı, balıkçıların balıkların içini temizlemek, başını, kuyruğunu kesmek ya da etini dilimlemek için kullandıkları çok keskin ağızlı büyük bıçak.

—Bayınd. Kar bıçağı, bir traktörün ittiği ya da çektiği iki kanattan oluşan mekanik kar temizleme aracı.

—Deric. Bıçak vurma, küçükbaş dericiliğinde, kirleri ve ölmüş kılları ayıklamak için kör bir bıçakla, ıımak sehpası üzerinde yapılan düzeltme işlemi.

—Ekmekç. Bıçak atmak, fırına verilecek ekmeklik hamuru, daha iyi pişmesi için bıçakla boylamasına hafifçe yarmak, kesik atmak. || Bıçak vurmak, kazanda karılan hamuru, daha iyi karışması ve yoğurul-ması için bıçakla ya da kazıyıcıyla kesip alt üst etmek.

—El sant. Bıçak ütüsü, yapma çiçekçilikte kullanılan, ucu bıçağa benzer demirden alet. (Isıtılarak kullanılan bıçak ütüsüyle, lastik zemin üzerine yerleştirilmiş yapraklara çizgiler, damarlar yapılır. İnce kesim işlerinde de kullanılır.)

—Eldivc. Pres bıçağı, kalıba çekme işleminden sonra eldivenleri kesmeye yarayan el biçiminde zımba. (Her numara için genellikle mucidinin adından dolayı Jou-vin bıçağı denen ayrı bir kesici bulunur.) —Ev eşy. Elektrikli bıçak, sapındaki bir motorla devinen, sökülebilir, kertikli iki kesici ağızdan oluşan ve hızla düzgün kesmeye yarayan aygıt. || Pervane bıçak, bir mutfak aletinin devingen eksenine bağlanan ve bir kabın dibinde dönerek doğramaya, öğütmeye, yoğurmaya ya da karıştırmaya yarayan helis biçimli bıçak.

—Graf. sant. Tipo dizgide kullanılan metal lama. (Kalınlığı ile biçimi değişik olabilir ve genellikle harflerle aynı yüksekliktedir. Metni ayırmada ve çerçevelemede ya da süslemede kullanılan bıçaklar baskı yapan öğelerdir. Makinede uygulanan işlemlerde ise delici, kesici, yuva açıcı ya da çizici bıçaklar kullanılır.)

—Grav. Çizgi çizmeye yarayan el aleti. || Dişli bıçak. ucu yay biçiminde olan, kazıma dişleriyle donatılmış kalın bıçak. (Almaşık bir devinimle desteğe eğik konumda tutularak noktalı oyma elde edilir.)

—Halıc. Halı bıçağı, halıların havını düzeltmeye yarayan kesici alet, (hali MAKASI da denir.)

—Haritc. Çizim bıçağı, çizilecek katmanın direncine ve kesme açısına göre alt bölümüne makas biçimi verilmiş metal çubuk.

—İnş. Kurşuncu bıçağı, kurşun levhaların kenarlarını düzeltmeye yarayan alet. —İşlem. Düz bıçak, dönel yüzeylerin dip kısımlarını işlemeye yarayan, kesme ağzı uzun kesici takım. || Düz bir bıçakla işlemek, bir deliğin çevresinde yer alan ve eksenine dik olan bir yüzeyi, döner düz bir bıçak, bir freze ya da özel bir matkapla düzeltmek.

—Kâğ. san. Bıçak ustası, forma haline getirilecek ya da ciltlenecek çeşitli baskı sayfalarını, gereken açıyı vererek kesen işçi. || Formasyon bıçağı, MAKAS’ın eşanlamlısı.

—Kur. tar. Bıçak mülazımı, zülüflü baltacı adayı. (Terfi edi*ce “bıçaklı eski" olurlardı.)

—Kuyuc. Bir matkaba takılan ve tabanında araziyi kazacak kesici ağız bulunan çelik kanatçık.

—Marangl. Fileto bıçağı, ucunda küçük keskin bir tığ bulunan ve kakmacılıkta fileto yerleştirmek için kiniş açmaya yarayan bıçak.

—Ûlçbil Bir terazi okunun bıçağı, terazi okunun ortasında ya da iki ucunda yer alan çelik prizma ya da prizmalar.

—Res. Palet bıçağı, ressamların gerek fırçayla tuvale sürmeden önce boyaları palet üzerinde karıştırmada, gerek macun çekmede kullandıkları, çelikten yapılmış, esnek, küçük mala.

—Tarım mak. Bıçak kılavuzu, bir biçerde bıçağın gidip gelme sırasında yatağından çıkmasını önlemek için bıçak taşıyıcının üzerine 4 ila 6 parmakta bir cıvatalarla tutturulan ve dövülebilir dökme demirden yapılan metal parça. || Bıçak yaprağı, su verilmiş çelik levhadan yamuk şeklinde yapılan, keskin iki yanlı ağzı bulunan, bir çubuk üzerine perçinle tutturulan, biçer ve biçerdöver bıçaklarının temel öğesini oluşturan parça. (Bıçak yaprağının ağzı düz [çayır biçme makineleri] ya da dişli [tahıl hasat makineleri] olabilir.)

—Teknol. KALEM’in eşanlamlısı. || Kaplamacı bıçağı, bir sap ve çelik bir lamadan oluşan ve bir duvar kaplamasının kenar fazlalıklarını almaya yarayan alet. j| Maket bıçağı, oluklu bir sap ile oluk içinde öteleme devinimi yapabilen parçalı bir lamadan oluşan ve kâğıt, karton vb. kesmeye yarayan bıçak. (Kesici ağız köreldiğinde bu ağzı taşıyan parça kırılarak atılır.) —Tekst. Sıyırıcı bıçak, kumaş baskı silindirinin boya fazlasını sıyırmaya yarayan alet. (Eşanl. rakle.)

—ANSİKL. Anadolu’da bıçağın, tarihöncesi dönemlerden beri kullanıldığı bilinmektedir. Arkeolojik kazılardan çıkan buluntular ve çeşitli tarihsel yapıtlar üzerindeki kabartmalar bunu kanıtlamaktadır. Bıçağın biçimsel olarak geçirdiği değişimlere ilişkin yeterli bilgi yoktur.

XVI. ve XVII. yy.’da kuşak içinde taşınan ve “kocabıçak” adı verilen kısa kemik saplı, eğri ve uzun namlulu bir bıçak türünün B. Anadolu’da kullanıldığı, korsanların da buna benzer bıçaklar taşıdıkları bilinmektedir. Bu bıçakları, daha sonraki yüzyıllarda zeybekler de kullanmıştır. XVII. yy.’a ait bir osmanlı narh defterinde, altıokka* adı verilen üçlü bir yeniçeri aşçı bıçağından söz edilmektedir. XVII ve XVIII. yy.’larda, pek çok bıçak türü olduğu bilinmektedir. Bunların bir bölümü İstanbul’da yapılıyor, bir bölümüyse bıçak yapımıyla ünlü merkezlerden getiriliyor ve geldiği yerin adıyla anılıyordu: Vidin bıçağı, Cezayir bıçağı, Bursa bıçağı gibi. Bunlardan sapının içine küçük nargile maşası ya da daha küçük bıçaklar yerleştirilmiş Girit bıçakları; bir arşın uzunluğunda ve sapı ince kalyoncu bıçakları; eski İzmir bıçakları, Prizren yatağanları ve çeşitli boylardaki Bursa bıçakları ünlüydü.

Bıçaklar, biçimlerine göre de pala*, hançer*, gaddare*. saldırma* vb. isimler alıyordu. Bıçaklar, önce demirine, çeliğine, sonra da sapına göre değerlendiriliyordu. Cezayir bıçakları, çelikleriyle tanınıyordu. Saplar abanoz, gergedan boynuzu, fildişi, gümüş, altın kaplama vb. malzemeyle yapılıyor, üzeri çeşitli biçimlerde bezeniyordu. Mercan, yakut, zümrüt, elmas vb. taşlarla ¿üslenenleri de vardı. Saray için yapılanlar, özellikle padişahlara ait olanlar arasında çok değerlileri bulunmaktaydı. Topkapı sarayı müzesi’nde sergilenen Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim’e ait hançerler, bunların en bilinenleridir.

XIX. yy.’ın ortalarından bu yana, el işçiliğinin yerini makinelerin almasıyla, bıçakçılık giderek gelişti. Namluların dövülmesi, damgalanması, haddelenmesi, parlatılması mekanik olarak yapılır oldu; saplara biçim verilmesi işlemi otomatikleşti.
Bugün, neredeyse yalnızca paslanmaz çelikten yapılan iki tür bıçak vardır: sabit saplı sofra bıçakları ve açılır kapanır cep bıçakları. Birinciler, tek parça çelikten olabileceği gibi, tek yanı keskin çelikten bir ağız ile bir saptan oluşabilir. Ağzın bir ucunda, sap ın içine giren bir sap demiri ya da kuyruk bulunur. Sap bir bilezik’\e ve/ya da perçinlenerek namluya tutturulur. Genellikle, kuyrukla sapın arasında korkuluk denen ve bıçak düz konulduğu zaman namlunun masa yüzüne değmemesini sağlayan çıkıntılı bir bölüm vardır.

Açılır kapanır bıçakların ise, çelikten, bir yanı keskin ağızları vardır. Ağzın uçlarından biri sivri ya da yuvarlaktır, ensiz olan öbür ucunda ise bir delik (dönme ekseninin geçmesi için) bulunur. Bazı bıçak türlerinde sap, bıçak kapandığı zaman ağzın yuvalandığı bir kutudan oluşur; iki yanı, ya da cidarları perçinlenerek birbirine tutturulur ve kutunun yanlarından birini kapatan bir yay, ağzın açık ya da kapalı durmasını sağlar. Başka türlerde ise, tahtadan olan sapta bir yarık bulunur ve sapın bir ucunda bulunan eksenin çevresinde dönebilen ağız, kapalı durumdayken bu yarığın içine yerleşir. Döner bir bilezik, ağzın açık durumda kalmasını sağlayabilir. Bazı açılır kapanır bıçaklar birden fazla kesici ağız ile başka parçalarla (açacak, tornavida, vb.) donatılmıştır.

• Mutfakta bıçaklar, "kasap” bıçakları ve "mutfak" bıçakları diye ayrılır. Ağızlan sert çelikten, sivri uçlu ve boyunsuz olar kasap bıçakları, çiğ eti kemiğinden ya de derisinden ayırmaya ve doğramaya yarar; mutfak bıçakları ise, ağızlarının uzunluğu na ve biçimine göre, çok farklı işlerde kullanılır: kiler bıçağı; dilimleme bıçağı, vb. Ayrıca, özel kullanımı olan bıçaklar da vardır: ekmek bıçağı; istiridye bıçağı, peynir bıçağı, soyma bıçağı, vb.

Günümüzde, Anadolu’nun bazı yörelerinde elişi bıçak yapımı sürdürülmektedir. Bunlar genellikle namlu kısmı 15-20 cm uzunluğunda, tahta ya da kemik saplı bıçaklardır. Konya’nın Bozkır ilçesi ve çevresinde yapılan değişik bir bıçak türü vardır. Sapı teke boynuzundan yapıldığından tekebıçağı* adıyla bilinir. Namlusunun ucu kıvrıktır ve sapın içi oyulmuş-tur. Sürmene ve Bursa’da da küçük işletmeler halinde bıçak yapımı sürdürülmektedir.

Bıçak horonu, Trabzon ve çevresinde, iki kişi tarafından oynanan horon türü bir erkek oyunu. Oyuncular, ellerindeki bıçak ya da kamayla, yiğitliği ve mertliği simgeleyen bir tür ritmik dövüş yaparlar. Cura, zurna, davul ya da yalnızca kemençe eşliğinde oynanır.

BIÇAKÇI a. Bıçak, vb. kesici araçları yapan ve/ya da satan kimse.

BIÇAKÇI (Cenan), türk sendikacı ve siyaset adamı (Adana 1933). İstanbul Gazetecilik okulu’nda okudu. Türkiye Yapı -İş sendikası güney bölge başkanı oldu. ASİS’i (Ağaç sanayii işçileri sendikası) kurdu; genel başkan seçildi. TİP’e girerek Adana il başkanı, genel yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. Partiqjn 1968 genel kongresinde Behice Boran’ın "Emek” grubuna karşı, Mehmet Ali Aybar’ın "Bağımsızlar’’ grubunda yer aldı. Aybar ile birlikte SDP’nin (Sosyalist devrim partisi) kurucu üyelerinden biri oldu. Partinin 1979 genel kongresinde SDP genel başkanı seçildi. ASİS’in genel başkanlığından ayrılmasına karşın, DİSK yönetim kurulu üyesi olarak kaldı. 12 eylül 1980’den sonra DİSK yönetim kurulu üyeleriyle birlikte tutuklandı, dört yılı aşkın hapis yattıktan sonra davası sürerken salıverildi (1985). Bu dava takipsizlikle sonuçlandı. Sosyalizm konusunda yaptığı bir konuşma yüzünden tutuklanıp (aralık 1986) yargılandı ve duruşma sonunda beraat etti (1987).


BICIR BICIR

BICIR BICIR be. Konuşmanın sürekliliğini, mutlu bir ortamda geçtiğini vurgular: Sabaha kadar bıcır bıcır konuştular.


BICILGAN

BICILGAN a. Vet. Atlarda ve sığırlarda, bukağılık .ve topuk bölgesinde, iltihapla birlikte görülen deri çatlağı.

sıf. Azmış, yayılmış yara için kullanılır: Bıcılgan yara.
—ANSİKL. Bıcılgan genellikle derinin su, BHUTAN soğuk çamur, idrar vb. maddelerle tahrişinden ileri gelir. Deri şiş, sıcak ve ağrılıdır, çatlar ve irinli bir sıvı salar, bu sıvı kıllar üzerinde katılaşır. Bacak hep ağrır ve hastalık lenfanjite dönüşürse topallama artar.


Benazir BHUTTO

BHUTTO (Benazir), pakistanlı siyasetçi (Karaçi 1953). ABD’dş Harvard, Ingiltere’de Oxford üniversitelerinde felsefe, siyaset, ekonomi ve uluslararası ilişkiler eğitimi gördü (1969-1977). Oxford öğrenci birliği nin ilk kadın başkanı seçildi (1977). Babası başbakan Zülfikâr Ali Bhutto, bir darbeyle iktidara geçen Ziya ül Hak tarafından idama mahkûm ettirilince siyasete atıldı. Getirilen sıkıyönetim düzeninin yasal olmadığını savundu. Birkaç kez tutuklandı. 1988'de Ziya ül Hak bir uçak kazasında ölünce Pakistan Halk parti-si'nln başkanı olarak başbakanlığa getirildi. Fakat İslamcı muhafazakârların şiddetli muhalefeti üzerine 1990 yılında parlamentoyu fesheden Gulam İshak Han tarafından iktidardan uzaklaştırıldı.


Zülfikâr Ali BHUTTO

Zülfikâr Ali BHUTTO   pakistanlı devlet adamı (Larkana, Sind eyaleti, 1928 - Ra-valpindi 1979). Racput asıllı, büyük toprak sahibi zengin bir ailenin oğluydu. Bombay, Berkeley (Kaliforniya) ve Ox-ford’da öğrenim gördü. Eyüp Han döne-
minde birkaç kez bakanlık yaptı, 1967 kasımında Pakistan halk partisi’ni kurdu, tutuklandı (kasım 1968), general Yahya Han’ın iktidara gelmesi ile birlikte serbest bırakıldı. Başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanıyken (7 aralık 1971), general Yahya Han’ın istifası üzerine cumhurbaşkanı oldu (aralık 1971). Mart 1969’dan beri yürürlükte olan sıkıyönetimi kaldırdı ve yeni bir anayasa kabul ettirdi (10 nisan 1973). Ağustos 1973’te C. F. Elahi cumhurbaşkanı olurken, kendisi de başbakanlığa geldi.

19?4’te Lahor'daki İslam konferansı sırasında, Bangladeş'i tanıdı, ardından 1976'da Hindistan ile diplomatik ve tica--ri ilişkileri yeniden kurdu. Dışta bir ulusal bağımsızlık siyaseti izlerken, ülke içinde de sanayi ve bankacılık, tarım ve beslenme alanlarında büyük kesimleri devletleştirdi ve bir toprak reformu tasarladı. 1977'de, 6'sı müslüman 9 partinin koalisyonundan oluşan Pakistan ulusal ittifa-kı'nın muhalefetiyle karşılaştı. Temmuz 1977’de general Ziya ül Hak'ın başında bulunduğu askeri darbeyle devrildi. Serbest bırakıldı, yeniden tutuklandı, kasım 1974' te siyasi muarızlarından birinin babasını öldürtmekle suçlanarak, 18 mart 1978'de ölüm cezasına çarptırıldı ve bir yıl sonra da idam edildi.

BHUTAN DEVLETİ

BHUTAN DEVLETİ Asya'da devlet, Doğu Himalayalar'ın güney yamaçlarında; 47 000 km2; 1 500 000 nüf. (1990). Başkenti Thimbu. Resmi dili tibetçe

BHUMİ

BHUMİ -BHUMİBOL ADULYADEJ, Rama IX adıyla Tayland kralı oldu (Cambridge, Massachusetts, 1927). 1946'da anlaşılmaz bir biçimde ölen kardeşi Ananda'nın yerine geçti. 1950’de Bangkok’ta taç giydi ve prenses Sirikit ile evlendi. Anayasa ona hiçbir siyasal yetki tanımadığından, kendini hayır işlerine verdi. Gene de, mareşal Thanom Kittikaçorn ile mareşal Prapas Çarustathien'in diktatörlüğüne karşı çıktı (1973). Fakat komünist gerilla hareketinin hızlanması üzerine 1976 ve 1991 askeri darbelerini ve cunta yönetimlerini desteklemek zorunda kaldı.

BHUBANESVAR

BHUBANESVAR, Hindistan’da kent, Orissa eyaletinin merkezi, Kattak'ın güneyinde 411 542 nüf. (1991). Havalimanı. Siva kültünün çok eski bir merkezi (VI.-X. yy.'lar) olan kentte, yaklaşık VII-XI. yy.'lar arasında yapılmış çok sayıda brahman tapınağı vardır. Bu tapınakların en önemlisi olan Lingaraca tapınağı yaklaşık 1 000 yılında yapılmıştır; eğik en yüksek çatısının (Şikhara) yüksekliği 60 m’yi geçer. Biraz özentili, sade üsluplu çok güze! heykeller
Lingaraca tapınağı (XI. yy. başı)
Lingaraca tapınağı (XI. yy. başı)

BHRİGU

BHRİGU, Mahabharata destanı'nda ve Purana efsanelerinde de geçen bir Veda bilgesi.

BHOTİALAR

BHOTİALAR ya da BHOTİYALAR, Sikkim, Bhutan ve Nepal'de yaşayan halk. Sayıları 700 OOO'i aşan Bhotialar' ın, IX. yy.'dâ Tibet’ten geldikleri sanılır (Tibet Birman öbeğinden penconke lehçesini konuşmalarının nedeni budur). Hima-laya kütlesinin güney yamacında yaşar, sekiler biçiminde düzenledikleri tarlalarda uyguladıkları tarımla (pirinç, buğday, arpa) ve hayvancılıkla geçinirler. Baba-soylu, babayerli ve dıştanevli bir toplumdur; bir bölümünün tekeşli olmasına karşın, çokkocalılık ve çokkarılılık yaygındır. Tantra dinini benimsemişlerdir, ama şa-manlık geleneklerinin (Bon dini kökenli) çoğunu korurlar ve dalailama'yı dinsel önderleri sayarlar.

 
Gora İzle | İletişim | Sitemap
Destek : Cem Yılmaz Filmleri | Telif VB... Telif Hakkı © 2013. cem yılmaz filmleri - Tüm Hakkları Saklıdır.. Sitemizde yer alan tüm videolar, kaynak kodları ile video paylaşım sitelerinden alınmaktadır. Telif hakları sorumluluğu bu sitelere aittir videoların hiç biri sunucularımızda yüklü değildir. Hak sahiplerinin iletişim adresimizden talep etmesi halinde UYAR-KALDIR yöntemi işletilerek, istenen içerik iki iş günü içerisinde siteden kaldırılır.