| Telif Hakları | Cem Yılmaz | Erotik Hikayeler | MP3 İndir Aralık 2014 | Açık bilgi paylsım alanı

Bebekler için aşı bilgisi

Aşılar

Temel aşılama programında yer alan, Sağlık Bakanlığının sağladığı Ücretsiz aşılar mutlaka yaptırılmalıdır. Bu programda henüz yeri olmayan yeni çıkan aşılar ise doktorların/sağlık kuruluşlarının önerdiği şekilde yaptırılabilir.


Diğer aşılar:

Hib (H. influenza): 2., 3. ve 4. aylarda birer doz

MMR (kızamık, kızamıkçık, kabakulak): 12.-14. aylar arasında bir doz, 4-6 yaş arası rapel (aşının tekrarı).

HAV (hepatit A): 24. ayda bir doz, 6
ay sonra rapel

Varisella (Su çiçeği): 12.-18. aylar arasında bir doz, 12-14 yaş arası rapel

Etiketler: , ,

Bebek Bakımında Önemli Noktalar

Bebeğe her temastan önce eller yıkanmalıdır.

Bebeğin göbeği düşene kadar alkolle günde iki kez pansuman yapılmalıdır.

Göbek düşene kadar bebeğe banyo yaptı rılmamalıdır.

Bebeğin çamaşırları pamuklu olmalıdır.

Yeni alınan giysileri yıkanmadan giydi-rilmemelidir ve sabun tozu ile yıkanmalı, çok iyi durulanmalıdır.

Pişik oluşmaması için bebeğin altı ıslak tutulmamalı, hiçbir zaman pudra kullanılmamalı, bezlendiği sürece yağlı krem kullanılmalıdır.

Bebek kesinlikle kundaklanmamalıdır.

Özellikle kız bebeklerin altı önden arkaya doğru temizlenmelidir.

Beslenme sonrası bebek sırt üstü değil, sağ yana yatırılmalıdır ve sürekli pozisyonu değiştirilmelidir.

Bebek, doğumdan sonra ilk altı ay; ayda bir kez, daha sonra üç a^da bir kontrole götürülmelidir.

Sağlıklı bir bebek, beşinci ayında doğum kibsunun iki katı, bir yaşında üç katı olmalıdır.

Bebek günde beş kez idrar, bir kez kaka yapıyor sise doyuyor demektir.

Anne sütü alan bebeğin günde 5-6 kez kaka yapıyor olması normal sayılır.

Bebeğin yıkandığı odanın sıcaklığı 26-28 “C , suyun sıcaklığı 34-36 °C olmalıdır.

Bebeğin önce gövdesi sonra başı yıkanmalıdır.
Temel aşılama programında yer alan, Sağlık Bakanlığının sağladığı Ücretsiz aşılar mutlaka yaptırılmalıdır. Bu programda henüz yeri olmayan yeni çıkan aşılar ise doktorların/sağlık kuruluşlarının önerdiği şekilde yaptırılabilir.
Etiketler: ,

Anneler bebeğin beslenmesinde nelere dikkat etmeli

Anne Sütü

Doğum sonrası ilk 6 ay yalnızca anne sütü verilmelidir.

Anne sütü verirken suya bile gerek yoktur.

Kesinlikle şekerli su ve pirinç unu da verilmemelidir.

Anne sütü mükemmel bir besindir ve bebeğin büyüme-gelişmesi için tek başına yeterlidir.

Verilen her ek gıda (su bile olsa) bebeğe tokluk hissi verecek ve emmeyi azaltmasına neden olacaktır. Ayrıca hastalanma riskini artıracaktır.

Anne sütü içeriğindeki anti-mikrobi-yal maddeler ve immünoglobulinler bebeği ilk aylarda enfeksiyonlara karşı korur.

Dört aydan önce çocuğun ek gıdaları çiğnemek için dişleri henüz yoktur ve sindirime yardımcı olacak tükürük salgısı ve enzimleri de görece yetersizdir.

Ek gıdaların erken alınması sindirim bozukluğuna neden olabilir.

Ek Gıdalar

Çocuğun tartı alımı yeterli ise ek gıdalara 6 aylıkta başlanır.

Mümkünse çocuğa en az 12 ay hiç inek sütü verilmemelidir. İnek sütü bir insan yavrusunun ihtiyacından fazla protein ve mineral içerir. Bu da bebeğin böbreklerinde yük oluşturur.

Formül sütler, bileşimleri anne sü-tününkine benzeyecek şekilde değiştirilmiş sütlerdir ve inek sütü ile olan yüklenmeye neden olmazlar. Ancak Emzirdikten sonra mutluluk hormonu salgılandığından emzirmek annenin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar, jj
inek sütünün çocuklarda nadiren görülebilen ciddi alerjik reaksiyonları formül sütlerle de görülebilir.

D vitamini ve flor: Anne sütü diğer vitaminlerden zengin olmasına rağmen bebeğin günlük ihtiyacını karşılayacak kadar D vitamini içermediğinden, bebeğe ilk aydan sonra D vitamini verilmeye başlanır ve 2 yaşına kadar devam edilmelidir. Altı aylıktan sonra diş çürümesini engellemek amacıyla diş macunu kullanana kadar bebeğe flor verilebilir.

Anne ve Baba Açısından Anne Sütünün Önemi

Ucuzdur, kullanımı kolaydır.

Anne-bebek bağının kurulmasına yardımcı olur.
Bebek emdikçe annede oksitosin hormonu salgılanır (oksitosin refleksi).

Bu hormon aynı zamanda rahimin kasılmasına ve küçülmesine neden olur. Bu şekilde emzirme, doğum sonu kanamayı azaltır ve anne rahminin eski halini almasını kolaylaştırır.
Meme kistlerini ve yumurtalık kanserinin bazı türlerini önler.

Anne daha çabuk eski formuna döner.

Anneyi kansızlıktan korur.

Emzirdikten sonra mutluluk hormonu salgılandığından annenin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar.
Emzirirken, bebek anne kucağında yarı oturur pozisyonda ve başı dik olmalıdır, yy
Emzirme Tekniği

Anne gevşek ve rahat olmalı, oturmalı, mümkünse sırtını bir yere yasla-malı, ayaklarının altına ve bebekle dizi arasına bir destek koymalıdır.

Bebeğin vücudu anneye yakın ve paralel, vücudu memeye dönük ve başı ile aynı düzlemde, çenesi memeye gömülü olmalıdır.

Memenin kahverengi kısmının çoğu bebeğin ağzına yerleştirilir. Alt dudak dışa doğru kıvrılırken yanaklar şişer.

Bebek anne kucağında yarı oturur pozisyonda ve başı dik olmalıdır.

Emzirirken göğüste tıkanma, süt birikmesi, meme ucu yaraları, mantar enfeksiyonu gibi sorunlar ortaya çıkabilir.


Doğumdan sonra 30 dakika içinde emzirmeye başlamak, bebeğin memeye iyi yerleşmesini sağlamak, sık sık emzirmek, eğer bebek ememiyorsa, ilk başta sütün sağılması, daha sonra bebeğin emzirilmesi gerekir. Sıcak kompres, memeye hafifçe masaj, meme ve meme başı derisini uyarma süt akmasını ve salgılanmasını artıracaktır.

Anne dar giysiler giymemeli, emzirirken makaslama yapmamalı ve yüzüstü yatmamalıdır. Meme temizliğinde sabun ve karbonatlı su kullanılmamalıdır. Her gün duş alması önerilir.

Temiz koşullarda sağılmış süt oda sıcaklığında 6-8 saat, buzdolabında 24 saat, derin dondurucuda 6 ay özelliğini yitirmeden saklanabilir. Bu süt daha sonra sıcak su içine oturtularak ılıtılıp bebeğe verilebilir. Kesinlikle biberon ve emzik kullanılmamalıdır.

Etiketler: , , , ,

Sezaryen Ameliyatlarında Ne Tip Anestezi Verilir?

Sezaryen ameliyatlarında anestezi verilmesi şarttır.Verilen anestezi genel anestezi olabileceği gibi, anne adayının sadece belden aşağısını uyuşturan spinal veya epidural anestezi de olabilir.Spinal veya epidural anestezi verilen anne adayları; ameliyat süresince ağrı duymamakta, fakat bebeği uterustan çıkar çıkmaz görebilmekte, ağlamasını işitebilmektedir.Ayrıca Spinal veya epidural anestezi verilen anne adayları; ameliyat sonrasında bebekleriyle daha kısa sürede il-gilenebilmektedirler.

Genel anestezi almayan bebekler daha aktif olmaktadır.sezaryen ameliyatı gereklidir.

4) Normalde baş ile gelen bebeğin, herhangi bir nedenle kol, omuz veya yüzü ile gelmesi halinde vajinal doğum imkansızdır.

5 Plasentanın; doğum kanalını kapatacak şekilde uterusun alt kısmına yerleşmesi yani önde gelmesi halinde mutlaka sezaryen gerekir. Plasentanın yerleşme yeri ultrasanografi ile belirlenir.

6) Plasentanın bebeğin doğumundan önce yerinden ayrılması halinde bebek, kan kaybından ölür, vakit kaybetmeden sezaryen yapılır, bebek kurtarılmaya çalışılır.

7) Bebeğin; doğum ağrıları sırasında sıkıntıya girmesi kalp atışlarının bozulması halinde sezaryen ameliyatı yapılır.

Loğusalık Döneminde Ne Gibi Değişiklikler Olur?

Loğusalıkta 3 önemli değişiklik görülür.

Vajen yolu ile Loşi adı verilen akıntı olur. Doğumdan sonra; plasentanın ayrıldığı yerden dökülen doku parçaları,kan ve serumdan oluşan ftşinin akışı 10-15 guıfdevam eder. LoM ilk üç gün kırmızı, 4-5 gün sonra sarı™embe, 7-8 gün sonra beyaz renklidir.

Mikropların üremesın^uygun ortam sağladığı için, bu donemde temizliğe dikkat edilmelidir. İç çamaşırı ve kullanılan petler sık değiştirile^k tuvalet ihtiyacını takiben önden arka« doğru antiseptik bir solüsyonla temizlik yapılmalıdır.

Uterus giderek küçülür, dog

10 gün sonra artık karın duvarın! sedilmez. Uterus giriminin açık ğumdan 2 ay sonra normale d<J

Süt salgılanması: Memelea monların etkisiyle süt salgılamflB gün süt miktarı azdır. Bebek emdikçe süt artar.

CorelDRAW 10 Uygulama Çalıştırıcısı

Windows 2000-Compliant Interface Transparency (Windows 2000 Uyumlu
Arabirim Saydamlığı) CorelDRAW 10, Windows 2000 ve Windows XP'nin yeni
arabirim özelliklerinin sağladığı avantajlar dan yararlanmaktadır. Bu özellikler, komut
menüleri, araç çubukları (Toolbars), ve Docker penceresi arabirim bileşenlerinden
VI
saydam olarak görünmesini istediklerinizi seçebilmenizi sağlar. Bu müthiş yeni
özellik sayesinde çizimlerinizi arabirim tarafından engellenmeden göre bilirsiniz.
Çalışma Alanı Değiş-Tokuşu Import Workspace ve Export Workspace
komutlarından yarar lanarak CorelDRAW 10 çalışma alanınızı diğer kullanıcılarla (ya da
tersi) daha kolay bir şekilde paylaşabilirsiniz. Bu da, artık sadece çizim öğelerinin
görünüşlerini değil aynı zamanda bu öğe lerin diğer kullanıcılar tarafından nasıl
oluşturulduklarını ve düzenlendiklerini de kontrol edebi leceğiniz anlamına gelir,
internet erişiminiz varsa, Workspace özellikleri aynı zamanda, Email seçeneğini
kullanarak geçerli çalışma alanınızı çalışma arkadaşınıza, müşterinize ya da servis
bürosuna elektronik posta yoluyla gönderebilmenizi de sağlar.
Yenilenen Özelleştirme Kontrolleri CorelDRAW 10'da özelleştirme özellikleri tek
sekmeli bir iletişim sayfasında düzenlenerek önemli ölçüde yenilenmiş, böylece daha
kolay kullanılır hale getirilmiştir. Artık Options iletişim kutusunun Customization sayfasını
kullanarak menülerin, Araç Kutusunun, araç çubuklarının ve Durum Çubuğunun
özelleştirilmesini bir kerede kontrol edebileceksiniz. Araç çubuklarını kolayca
oluşturabilecek ve değiştirebilecek, kısayol tuşlarını düzenleyebilecek, ve arabirim
bileşenlerinin görünüşlerini kontrol edebilecek siniz.
Boyutları Değiştirilebilen İletişim Kutuları CorelDRAW'un önceki sürümlerinde
bazı iletişim kutularının boyutlarının aşırı büyük oluşu arka plandaki belgenizin neredeyse
küçük bir bölümünü bile görmenizi engellemekteydi. Şimdi ise pek çok iletişim kutusunun
boyutları değiştirilebilmektedir. Böylece açık bulunan bir iletişim kutusunu kapatmadan
çizim nesnelerinize bakabilirsiniz.
2.2 Verimlilik ve Performans
Gerçek Zamanlı Önizleme, yeni Undo Docker penceresi, Page Sorterve Navigator
View özellik leri, etkileşimli efektler için ortak hazır efekt kontrolleri, Sürükle-bırak,
Import ve Export filtre lerinin yenilenmiş koleksiyonu, ve önemli ölçüde geliştirilmiş
VBA scripting özellikleri ile donatılan CorelDRAW lO'un daha verimli bir çizim
programı olduğunu göreceksiniz.
Gerçek Zamanlı Önizleme CorelDRAW'un yeni Gerçek Zamanlı Önizleme
(RealTime Preview) özellikleri önceki sürümlerdeki tipik dış hat önizlemesi yerine
nesnelere uygulanan dış hat (outline) ve dolgu (fiil) özelliklerinin her ikisini de belge
sayfanızda taşınırken ya da ko numlandırılırken görebilmenizi sağlar. Gerçek Zamanlı
Önizleme aynı zamanda, uygulamadan önce efektlerin uygulama sonuçlarını ve
formatlama seçeneklerini görebilmenizi de sağlar. Se çeneklerle ilgili belirli komutları
kullanırken Property Bar seçeneklerini kullanabilirsiniz ve belirli özellik
değişkenlerini seçtiğinizde efektleri uygulamadan önce ekranda görebilirsiniz. Gerçek
Zamanlı Önizleme özelliğinin etkinliğini Options iletişim kutusunun General sayfasını
kul lanarak istediğiniz zaman kaldırabilirsiniz.
Undo Docker Penceresi Yeni Undo Docker penceresi, çiziminizin kullandığınız
komut sırasında belirli bir andaki durumuna geri dönebilmenizi ve çizimin o andaki halini
görebilmenizi sağlar. Undo Docker penceresini, belirli işlemleri otomatikleştirmek üzere
VBA makro'ları oluşturmak ve kaydetmek için de kullanabilirsinizHazır Efektler CorelDRAW 10'un hazır efekt özelliği bütün etkileşimli efektleri
içerecek şekilde genişletilmiştir ve bu özelliğe Harman (Blend), Kontur (Contour),
Çarpıtma (Distortion), Zarf (Envelope), Derinlik (Extrude), ve Gölge (Drop Shadows)
efektlerine ait etkileşimli araçları kullanırken Property Bar'dan ulaşabilirsiniz. Hazır
seçenekler, mevcut hazır efektleri hızlı bir şekilde uygulamanızı veya yeni hazır efektler
oluşturup bunları adlandırmanızı sağlarlar.
Yeni I/O Filtreleri İthal ve ihraç işlemlerinde kullanılan Input ve Output filtrelerinin
zaten çok geniş olan listesi CorelDRAW'un her yeni sürümüyle daha da genişlemektedir.
CorelDRAW belgenize 50'nin üzerinde farklı dosya formatı ithal edebilir ya da dosya
ihraç ederken yaklaşık 40 filtre arasından seçim yapabilirsiniz. Metin, vektör, bitmap veWeb tasarımı, animasyon ya da ofset baskı için dosya hazırlarken kullanılan özel dosya
formatlarını olduğu gibi, uygulamalara özgü dosya formatlarını da ithal ya da ihraç
edebilirsiniz.
Süriikle-Bırak Arabiriminizin görünüşünü kontrol edebilmenin yanında, artık
arabiriminizi etkileşimli olarak yeniden düzenleyebilir, birleştirebilir ya da bölümlere
ayırabilir, ayrıca, ekranda sürükle-bırak işlemlerini, iletişim kutularını açmaya gerek
kalmadan belirli klavye tuşlarıyla birlikte kullanabilirsiniz. Araçları, komut düğmelerini,
seçenekleri ve seçicileri menüler, araç çubukları ve Araç Kutusu arasında taşıma ve
kopyalama imkanı, arabirime büyük esneklik kazandırmıştır.
Geliştirilmiş VBA Özellikleri Visual Basic for Applications (VBA), CorelDRAW'u
kontrol edebilmek için makro'lar oluşturmanızı sağlar. Corel firması, CorelDRAW 10'daki
VBA programcısı tarafından kullanılabilen komut sayısını önemli ölçüde artırarak
CorelDRAW 10'daki gelişmeleri çok daha ileriye götürmüştür. En dikkat çekici
ilerlemeler arasında, CorelScript Deprecation, VBA Distribution, Komut çubukları, Nesne
Veri ve Özelliklen, Belge Dosya Adı, İhraç, Görüntü, ShapeRange, Eğri ve Düğüm
Düzenleme, Metin, Dış hat, Dolgu, Cetvel, Izgara ve Kılavuz Çizgileri ve Efektlerle ilgili
olanlar sayılabilir.

GEBELİK BELİRTİLERİ NELERDİR

Beklenen adetin gecikmesi: Düzenli adet gören, üreme çağındaki bir kadında, beklenen adetin gecikmesi çoğunlukla gebeliğin ilk habercisidir.

2. Kusma, bulantı, aşerme: Özellikle sabahlan olan, akşama azalan bulantı ve kusmanın yanı sıra; yemek kokularına tahammülsüzlük, normal yiyecekler dışındaki maddelere karşı (kül, kil, kireç, gibi) yeme isteği ilk gebelik belirtilerindendir. Bu belirtiler çok hafif olabileceği gibi, gebe kadının beslenmesini engelleyecek kadar şiddetli seyredebilir.

3. Vajinal akıntıda artma: Gebelikte östrojen hormonunun fazla salgılanmasına bağlı olarak, vajinal akıntı artar. Akıntı, yumurta akı kıvamında ve kokusuzdur.

4 Deri renginin koyulaşması: Vücudun; koltuk altı, yüz, göbek çevresi, meme başı çevresi, göbek altı orta hat gibi bölgeleri hormonların etkisiyle koyulaşır.

5 Göğüslerde dolgunluk ve hassasiyet,

6 Sık, idrara çıkma.

7. Tükürük salgısında artış.

8. Halsizlik, yorgunluk, uykuya eğilim.
Etiketler: ,

Plasenta (eş) Medir ?

Normalde rahimin üst bölümüne, ön veya arka duvara yerleşir. Anne ile bebek arasında madde ve gaz alışverişini sağlar. Oksijen, su, besin maddelerini anneden bebeğe, bebekteki atıkları da anne dolaşımına geçirir. Hormon üretir. Bebeğin solunum, sindirim, idrar sistemine ait işlevlerini yürütür. Hastalıklara karşı koruyucu bazı maddelerin (antikor) anneden bebeğe geçmesini sağlar. Annede hastalık yapan mikroplar plasenta aracılığı ile bebeğe geçebilirler.

Su Kesesi Nedir Bebek içi sıvı dolu bir kese içinde büyümeye başlar. Bu sıvı sürekli yenilenir.

Su kesesi:

Bebeği çarpmalardan korur, Simetrik olarak gelişmesine yardımcı olur,

Kol ve bacaklarının eğrilmesini engeller,

Vücut ısısını sabit tutar,

Fetüsün kolay hareket edebileceği bir ortam sağlar,
Boşaltım sistemi görevi yapar, Basıncı sağlar.

Ayrıca doğumun başlangıcında su kesesi açılarak doğum kanalının temizlenmesini sağlar.

Uyarı;

Doğum ağrıları başlamadan önce açılırsa, bu duruma suyun erken gelmesi denir. Gebe hemen sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Su kesesinin açılması aniden açık sarı renkli bol miktarda sıvının hazneden dışarıya akması ile anlaşılır. Sıvı kokusuzdur. İçinde beyaz yağlı parçacıklar bulunabilir.
Gebe Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?

Gebelikten şüphelenmenize neden
Etiketler:

İkiz Gebelik Nedir?

İkizlerin on tanesinin yedisi kadının yumurtalığından gelişmiş 2 yumurtanın 2 sperm tarafından döllenen çift yumurta ikizleridir. Her iki yumurta rahime birbirine çok yakın yerleşir ve ayrı olarak gelişir. T ek yumurta ikizleri ise bir spermle döllenen bir yumurtanın bölünerek iki bebek olarak gelişmesidir.

Dış Gebelik Nedir?



 Rahim dışında, genellikle tüplerde daha nadir olarak yumurtalık üzerinde ve kd^y^^ığunda gelişen gebeliktir. Erken tedavi çok önemlidir.Aksi takt ıra e gebelik tüpte sürer ve tQpün yırtılması ile sonuçlanır.

Dış gebelik, adet gecikmesini takiben 'gebeliğin 6. ve 12. haftaları arasında karnın bir tarafında başlayan kramp tarzındaki ağrıların bütün karına yayılması, koyu renkli vajinal leke veya açık renkli kanama, bazen bulantı, kusma, halsizlik, omuzlarda ağrı ve bayılma gibi belirtiler verebilir. ic Tedavide genellikle ferken dönemde ,ilaç tedavisi, geç dönemde ise cerrahi seçilir

Hipnoz Nedir

Sigmund Freud’a göre beynin farkında olduğumuz bilinç düzeyinin altında çoğunlukla hiç farkında olmadığımız bir bilinçaltı var. Farkında olmasak da bilinçaltı, davranışlarımızı, duygularımızı, arzularımızı, yani kısaca yaşantımızı derinden etkiliyor. Hipnozla ilgili çalışmalar çok öncelere dayanıyor. Franz Anton Mesmer adında bir araştırmacı 18. yüzyılda, hayvanlardaki manyetik dalgaların havaya yayıldığı ve bunların insan tarafından algılanıp diğer insanlara aktarılarak hastalıkların iyileştirebileceği hipotezini ortaya attı. Daha sonraki yıllarda beyin gücü ve benzeri güçlerle hastalıkların tedavisi araştırılırken hipnoz konusunda ilk yazılar yazıldı. İkinci dünya savaşında yaralanan askerlerin acılarını dindirmek için gerekli ilaç bulunamadığında hipnoz uygulanması bu yöntemi popüler hale getirdi.

Hipnoz esas olarak derin bir gevşeme hali. EEG elektrotlarıyla ölçülen beyin dalgaları bedenin gevşeme evresindekine benziyor. Bu dalgalar uykudaki evrelerden farklı. Hipnozun etkileri, onu uygulayana göre değil, hipnotize olan kişinin özelliklerine göre değişiyor. Hipnoza yatkın olmak ve uyum en önemli ön şartlar. İnsanların. %10-15’i hipnoza oldukça dirençli. Bir diğer %10-15 kadarına da oldukça kolay hipnoz yapılabiliyor. Toplumun geri kalan %70-80’lik bölümüyse hipnoza orta dereceduyarlı. Hipnoz bir bakıma telkin yöntemi. Temelinde telkin yoluyla kişinin tam olarak gevşemesi ve zihnini hipnoz yapan kişiye açması.

Hipnoz yapmakla onun tedavi amaçla kullanılması farklı. Birçok kişi hipnoz yapabiliyor ancak bunu yararlı amaçlar, yani tedavi için kullanabilmek belirli bir eğitim ve deneyim gerektiriyor.

Hipnozun esas amacı tedavi. Ağrı ve acıların hipnozla dindirilmesi II. Dünya savaşı yıllarından beri oldukça popüler bir tedavi yöntemi. Bazı diş hekimleri ve tıp doktorları küçük cerrahi girişimlerde hipnozu kullanıyor. Yapılan birçok çalışmada plasebo, yani yalancı ilaçlara göre hipnoz önemli oranda ağrıyı azaltıyor. Hipnozun diğer bir kullanım alanıysa kişinin bilinçaltındaki bazı düşünceleri ve gerçekleri ortaya çıkartmak. Freud’a göre ruhsal hastalıkların çoğunun temelinde bilinçaltın-daki çozümlenmemiş çatışmalar yatıyor. Bilinçal-tındaki bu iç çatışmalar hipnoz yardımıyla bilinç düzeyine çıkartılarak burada çözümlenebiliyor. Hipnozun bu özelliği polis soruşturmalarında, sorgulamalarda da kullanılıyor. Ancak hipnoz sırasında açığa çıkan düşünceler her zaman gerçekleri yansıtmıyor. Kişinin hipnoz sırasında hatırladıkları
bazen hayalleri olabiliyor. Yani, gerçek ve gerçek dışı olayları her zaman ayırt etmek mümkün değil. Bu nedenle hipnozla elde edilen bilgiler başka somut kaynaklarla doğrulanmadıkça kanıt olarak kullanılamıyor. Hipnozun diğer bir özelliği de kişinin o anı hatırlamaması. Hipnoz sırasında konuştuğu ya da yaptığı bir şeyi hatırlaması için kişiye o sırada önceden belirli bir sinyal verilmesi gerekiyor. Bu sinyal bir kelime olabiliyor. Daha sonra bu kelime hipnoz yapılan kişiye söylendiğinde o anı hatırlıyor. Bu yöntemle kişilere hipnoz sırasında çeşitli telkinlerde bulunup, kişi uyandıktan sonra belirli sinyalleri kişiye söyleyerek telkin edilen görevlerin yapılması sağlanıyor. Örneğin, hipnoz yapılan bir kişiye "elma" denildiğinde kalkıp su içmesi telkin ediliyor. Uyandığında kişi bunu hatırlamıyor. Herhangi bir zamanda o kişiye "elma" denildiğinde nedenini bilmeden kalkıp su içiyor. Bu yöntemin herhalde en yararlı kullanım alanlarından biri, ders çalışmasını sevmeyen öğrencilerin belirli komutlarla kitap okumaya teşvik edilmesi olur. Tabi bu yöntem oldukça zararlı işler için de kullanılabilir. Örneğin belirli bir komut verilerek bir kişinin diğer bir kişiye zarar vermesi de sağlanabilir. Bütün bu nedenlerden dolayı hipnozun yalnızca bu işin uzmanları tarafından bilimsel olarak yapılması ve bunun kurumsal kontrol altında tutulası gerekiyor.
Etiketler: , ,

Beyin Nakli

Beynin, halen tedavisi tam olarak yapılamayan birçok hastalığı bulunuyor. Beynin bazı bölümlerinde "dopamin" salgılayan hücrelerdeki bozukluğa bağlı ortaya çıkan Parkinson hastalığı günümüzde birçok orta yaş üzeri insanı etkiliyor. Beyindeki bir proteinin anormal yapımına bağlı olarak bazı nöronların ölümüne yol açan Huntington hastalığı, henüz tedavisi tam olarak mümkün olmayan hastalıklardan. Beyin hasarına yol açan durumlar yalnızca hastalıklar değil. Beyin kanamaları ve kafa yaralanmaları da beyin işlevlerinin kaybolmasına ve felce yol açabiliyor. Bu tür durumların ve beyin hastalıklarının tedavisi için denenen yöntemler arasında, beynin hastalıklı kısmının sağlam bir beyin dokusuyla değiştirilmesi insanların belki de en büyük hayallerinden birisi oldu. Bir canlının beynini diğer bir canlıya nakletme fikri oldukça eskilere dayanıyor. Fransız hekimler 1887 yılında giyotinle idam edilen insanların kasını köpeklere nakletmişler, ancak bu pek işe yaramamış. 1900’lü yılların başlarında bilim adamları, suni kan dolaşım makinesi sayesinde kesik köpek kafasını kısa bir süre için yaşatmayı başardı. Kafatasından ayrılan beyin laboratuar ortamında belirli koşullar sağlanarak suni olarak bir süre yaşatılabiliyor. Bu şekilde yaşatılan beyin elektrik dalgaları yaymaya, şeker ve su tüketmeye devam ediyor. Maymunlar arasında yapılan kafa naklinden sonra hem beden hem de beyin iki haftaya varan sürelerle yaşayabiliyor. Ancak nakledilen beyinle gövdenin omuriliği arasında bağlantı kurulamadığı için hayvanlar felçli olarak yaşıyor. Henüz kafa nakli ya da bütün olarak beyin nakli pratikte uygulanamıyor. İleride de bunun ne derece uygulanabileceği tartışma konusu. Bir insanın beyni çıkartılıp yerine yeni bir beyin yerleştirildiğinde artık o insan kendi benliğini kaybediyor, yani kendisi olmaktan çıkıyor. Bu nedenle, beyni tümden değiştirmek yerine, hastalıklı ya da hasarlı kısımları değiştirmek modern tıbbın hedefi.

Son yıllarda sinir hücre nakli üzerinde yoğun çalışmalar var. Geçmişi en fazla 20 yıl öncesine dayanan bu çalışmalar, nöronların gerekli şartlar sağlandığında büyüyebileceğini ve bağlantılar oluşturabildiğini gösterdi. Bu yöntem için gerekli olan insan beyni hücreleri diğer insanlardan ya da hayvanlardan elde ediliyor. Epilepsi ya da başka bir nedenle beyinlerinin bir kısmı alınan kişilerin sağlıklı hücreleri ayrılarak depolanıyor. Alınan bu beyin hücreleri laboratuvar şartlarında çeşitli büyüme hormonların tabi tutularak çoğaltılıyor. Belirli bir sayıya geldiğinde bu hücreler alınarak felçli hastanın kan dolaşımına veriliyor. Bu hücreler hasarlı bölgelere ulaştığında buraya yerleşerek diğer hücrelerle birlikte görev yapmaya başlıyor. Mikroskop altında incelenen bu hücrelerin, nakledildiği bölgedeki ev sahibi hücrelerle bağlantı kurdukları gösterildi. Yani nakledilen hücreler, nakledildikleri kişinin hücreleriyle koordine çalışıyor. Deneme aşamasında olan bu yöntem halen bazı felçli hastalar üzerinde uygulanıyor. Bu yöntemin uygulandığı bazı felçli hastaların omuriliğinde 6 ay sonra bu hücreler tespit edilebiliyor.

Beyin hücre nakli için her zaman insan beyin hücresi bulmak mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle hayvan beyin dokusu da nakil işleminde kullanılabiliyor. Domuzların beyinlerinden alınan hücreler deney ortamında yaşatılıp çoğaltılabili-yor. Ancak bu hücrelerin nakli çeşitli etik ve tıbbi sorunları da beraberinde getiriyor. Domuz beyninin insanda kullanımına bazı dini ve toplumsal kurumlar karşı çıkıyor. Domuz beyin hücrelerinin işlevlerinin insanınkinden farklı olması da ayrı bir sorun olarak gösteriliyor. Domuz nöronları insan beynine uyum sağlamayabilir. Hayvandan insana yapılan naklin, yani "ksenotransp-lant" işleminin aslında en önemli sorunu organ ya da dokuların reddi. Hayvanlardan elde edilen nöronların insan beyni tarafından reddedilme ihtimali de kuvvetli. Beyindeki bağışıklık sistemi hücreleri bu yabancı hücrelere saldırarak onları yok ediyor. Bu engeli aşmak için sürekli yeni ilaçlar geliştiriliyor.

Son yıllarda kök hücrelerden elde edilen sinir hücrelerinin nakli gündeme geldi. Başka bir beyinden alınan hücrelerin çoğaltılması yerine kök hücreler kullanılarak sinir hücresi oluşturulabili-yor. Embriyodan ya da kordon kanından elde edilen kök hücreler deney ortamında çeşitli büyüme hormonlarıyla sinir hücresine dönüştürüle-biliyor. Daha sonra çoğaltılan sinir hücreleri kan yoluyla kişiye veriliyor. Bu hücreler gerekli yerlere gittiğinde hasarlı hücrelerin yerini alıyor. Bu yöntemin önündeki en önemli sorunlardan biri, hücreleri farklılaştırmak için hangi sinyallerin verilmesi gerektiğinin tam olarak bilinmemesi. Beynin görme bölgesine gidecek nöronla, ısı kontrol merkezine ya da denge merkezine gidecek nöronların önceden deney ortamında belirlenmesi için çeşitli büyüme sinyalleri vermek gerekiyor. Fakat, bu sinyallerin tam olarak neler olduğu, hücrelerin nasıl olup da çok değişik görevler aldığı ve farklı mesajcı moleküller salgıladığı tam olarak bilinmiyor. Kişinin kendi kök hücreleri de nakil amaçla kullanılabiliyor. İnsanın kendisinden elde edilen ve üretilen hücreler kişiye geri verildiğinde bu hücreler belirli bölgelere gidip işlev görmeye, yani bağlantılar oluşturmaya başlıyor. Kişinin kendi kök hücrelerini kullanmanın en büyük avantajı bunlara karşı bağışıklık sisteminin hiçbir reaksiyon göstermemesi.


Etiketler: , , ,

Telepati ve 6. His Gizemi

Düşüncelerin, duyguların yazı ya da söz olmaksızın beyinler arasında gidip gelmesine "telepati deniliyor". Telepati bir tür duyular I ötesi hissetme. Telepati özelliği yalnızca düşüncelerin ve duyguların aktarılması değil, çeşitli olayların önceden hissedilmesini de kapsıyor. İşitme, görme, dokunma, koklama ve tat | alma gibi 5 duyuya ek olarak, altıncı bir duyu kabul edilen bu özellik, zaman içerisinde körelmiş olabilir. İlkel canlılardaki koklama duyusunun sonradan insanlarda azalması gibi. Telepa-| ti sözcüğü, eski Yunanca’daki "tele" (uzak) ve "pati" (duygu) terimlerinden geliyor. Ünlü psi-kiyatrist Sigmund Freud’a göre, telepati baskılanmış eski bir özellik ve ancak belirli koşullarI da ortaya çıkıyor. İlkel canlılarda telepatinin | tehlikelerden korunmak için gerekli bir mekanizma olduğu düşünülüyor. Bazı durumlarda
kişilerin algılama özelliklerinde değişiklik olabiliyor. Örneğin, bir yakınını kazada, savaşta ya da hastalıktan kaybetmiş kişiler bazı olayları ya da tehlikeleri önceden hissedebiliyorlar. Beyinde anlık bir düşünce ya da imaj olarak ortaya çıkan bu durum, kişinin günlük programını ya da önemli kararlarını bile etkileyebiliyor. Telepati, kişinin duygusal durumuyla yakından ilgili. Bu tür özellikler genellikler kadınlarda bulunuyor. Bunun nedeni, belki de kadınların davranış ve düşüncelerinin, erkeklere kıyasla duygusal temellere daha çok dayanması. Aile bireyleri, birbirini çok seven aşıklar ya da ikizler arasında da telepatik iletişimler kurulabiliyor.

Modern bilim, telepatinin mekanizmasını tam olarak açıklayabilmiş değil. Bu olgu, kimi kuramlara göre insanın iç dünyasında yayılan
bazı ses dalgalarının öteki kişi tarafından algılanması. Bazı kuramlara göreyse bizden yayı-1 lan manyetik dalgalara bağlı. Sonuç olarak telepati, beyinden yayılan dalgalarla ilgili görünüyor. Bilimsel temelleri şimdilik tam açıklana-1 mamış olsa da, hiçbir enformasyonun olmadığı [ ve beynin evrimleşmesinin daha ilk zamanlarında insanın kendini savunması için belki de en I önemli duyulardan biriydi. Kullanılmayan özelliklerin zayıflaması ya da kaybolması kuralına | uygun olarak, telepati de bazı duyular gibi zayıfladı ve kayboldu. Yakın bir gelecekte bilimsel temellerinin ortaya konulabileceği düşünü-1 lüyor. Belki de beynin diğer duyulardan bağım-1 sız bir haberleşme sistemi mevcut olabilir. Diğer insanların beyninden yayılan bazı dalgaların bu merkez tarafından algılanması, telepati-1 nin temeli olabilir. Bu merkez yalnızca insan

Uyurken Öğrenmek Mümkünmü

Öğrenciyken hepimizin en büyük hayali, tarih kitabını yastığımızın altına koyup uyurken o bilI gilerin kafamıza girmesiydi. Belki de bu hayaller | artık gerçek oluyor. Bilim adamları uykuyla bellek ve öğrenme arasındaki bağlantıyı araştırıyorlar. Yapılan çalışmalar, öğrenmenin temeli olan belleğin uyku sırasında geliştirebildiğini gösterdi.


Bellek için, beynin orta alt kesiminde bulunan "hipokampus" çok önemli. Beynin hipokam-pus bölgesine birbiri ardına gelen uyarılar, oluşan bilgilerin I sürekli kalması için, beynin dış kabuğundaki üst merkezlere depolanmak üzere gönderiliyor. REM uykusunda nöronlar | tekrar tekrar uyarılıyorlar. Bu uyarıların sonucunda sürekli yeni bağlantılar oluşuyor ve mev-| cut bağlantılar güçleniyor. Sinirsel uyarıların devamlılık göstermesi sayesinde hipokampus-ta tekrarlanan bilgiler, uzun sü-| reli belleğe atılmak üzere beynin üst merkezlerine gönderili-
yor. Tekrarlanmayan bilgiyse depolanmadığı için kısa bir süre sonra kayboluyor. Uyanık olduğumuz zamanlardaki nöron uyarıları uykuda da te-tiklenebiliyor. Nöronlar, özellikle uykunun REM evresinde uyarılarak bilginin taze kalması sağlanabiliyor.

Uyku esas olarak iki evreden oluşuyor. REM ve REM olmayan evreler. REM evresinde beyin neredeyse uyanık olduğumuzdan da fazla aktif. Bu sırada kan basıncı yükseliyor, kalp atışlarımız
artıyor. Yani REM uykusunda beyin oldukça fazla | çalışıyor. Rüyanın görüldüğü evre de bu. Uykusunu yeterince alamayan bir kişinin ertesi gün olay-1 ları kavrama ve akılda tutma yeteneğinin azalması, uyku ve bellek bağlantısını gündeme getirdi. Yapılan çalışmalarda, REM uykusunun kesintiye uğradığı durumlarda hafıza ve öğrenme yeteneğinin azaldığı saptandı. Yani uykunun REM fazı öğ-1 renmede etkili görünüyor. Farelere belirli komutlar öğretildikten sonra REM uykusu sırasında beyin dalgalarının arttığı gözlendi. Bu-1 nun üzerine, öğretilen komutlar müzikle eşleştirildi. Komutlar öğretilirken aynı müzik dinletildi. Daha sonra I bir grup fareye aynı müzik REM uykusunda dinletildi. Ertesi gün uykuda [ müzik dinletilen farelerin verilen komutları müzik dinletilmeyenlere göre | daha çabuk yaptıkları görüldü. REM uykusunda dinletilen müzik, olasılıkla | gün içerisinde verilen komutu çağrıştırmış ve beyin bu komutu yineleyerek belleği güçlendirmişti. REM uyku-1 su, hafızanın tazelenmesi ve güçlen-1 mesi için oldukça önemli görünüyor.

Etiketler: ,

Türkiye'de göller

Türkiye'de göller
Göl: Karalar üzerinde bulunan çukurları doldurmuş durgun sulara denir. Göllerin suları, bulundukları coğrafi bölgenin yağış -ejimi, gölü besleyen akarsular, arazinin yapısı, buharlaşma, sularını dışarı akıtmaları (gideğen) gibi faktörlere bağlı olarak farklılık gösterir. Van Gölü'nün suları sodalı, Tuz Gölü ve Burdur Gölü'nün tuzlu, Beyşehir ve Eğirdir göllerinin suları tatlıdır.
Göllerin Coğrafi Dağılışı
- Karadeniz Bölgesi: Sera, Tortum, Yedigöller, Abant
-Marmara Bölgesi: İznik, Sapanca, Ulubat, Manyas, Büyük ve Küçük Çekmece, Terkos.
- Ege Bölgesi: Barfo (Çamiçi)
- Akdeniz Bölgesi: Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Acıgöl, Kovada, Suğla.
- İç Anadolu: Tuz Gölü, Mogan, Eymir, Akşehir, Eber.
- Doğu Anadolu: Van Gölü, Nemrul, Erçek, Nazik, Balık, Çıldır, Haçlı, Hazar. Göllerden;
- Sulama ve içme suyu kullanımı
- Balıkçılık ve avcılıkta
- Ulaşım ve enerji üretiminde
- Tuz ve soda üretiminde yararlanılır.




Türkiye'de Akar Sular ve Barajlar

Türkiye'de Akar Sular ve Barajlar Akarsu: Yağışlarla yeryüzüne inen, kaynaklardan çıkarak bir yatakta eğim doğrultusunda akan, göl, ova veya denizlerde son bulan sulardır.
a) Akarsu havzası: Akarsuyun tüm kollarıyla beraber su topladığı bölgeye denir. Akarsular, topladıkları suları denize ulaştırıyorlarsa bu tür akarsuların havzası açık havzadır. Eğer akarsular topladıkları suları denize ulaştıramıyorlarsa iç göl veya ovaya boşaltıyorlarsa bu akarsuların havzaları kapalı havzadır.
-Açık Havzalar
Karadeniz: Doğudan batıya doğru Çoruh, Yeşilırmak, Kızılırmak, Yenice ve Sakarya.
Marmara: Susurluk Çayı, Meriç.
Ege: Kuzeyden güneye doğru Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes.
Akdeniz: Batıdan doğuya Aksu, Manavgat, Dalaman, Göksu, Seyhan, Ceyhan ve Asi.
Basra Körfezi: Dicle, Fırat akarsulardır. -Kapalı Havzalar
NOT: Türkiye'de kapalı havzalar yoğun olarak İç Anadolu Bölgesi'nde toplanmıştır.
Bunun nedenleri;
•Etrafının yüksek sıradağlarla çevrili olması
•Bölgedeki akarsuları besleyen kaynak ve yağışların yetersiz olmasıdır.
İç Anadolu'da: Tuz Gölü, Akşehir ve Eber Gölü.
Akdeniz'de: Göller Yöresi. Doğu Anadolu'da: Van Gölü ve Kura, Araş nehirleridir.
B) TÜRKİYE AKARSULARININ GENEL ÖZELLİKLERİ
• Rejimleri düzensizdir.
• Taşıdıkları su miktarları (debi) düşüktür.
• Yatak eğimleri fazladır. Bunun sonucunda;
- Taşımacılığa uygun değildir.
- Bol alüvyon taşırlar.
- Denge profiline ulaşmamıştır.
- Akış hızları yüksektir.
- Hidroelektrik (enerji) potansiyelleri yüksektir.
- Boyları kısadır.
C) AKARSULARIMIZ VE ÜZERLERİNDE KURULAN BARAJLAR
Akarsularımız üzerindeki barajlar;

- Sulama
- İçme suyu temini
- Elektrik üretmek
- Erozyon ve taşkınları önlemek amacıyla kurulmuştur.
- Kızılırmak üzerinde: Hirfanlı, Kesikköpıü, Altınkaya
- Yeşilırmak üzerinde: Almus, Hasan Uğurlu, Suat Uğurlu
- Sakarya üzerinde: Sarıyar, Gökçekaya, Çubuk I, Çubuk II
- Gediz üzerinde: Demirköprü
- Büyük Menderes üzerinde: Kemer, Adıgüzel
-Manavgat üzerinde: Oymapınar
- Seyhan üzerinde: Seyhan
- Ceyhan üzerinde: Aslantaş, Kartalkaya, Berke
- Fırat üzerinde: Atatürk, Karakaya, Keban
- Dicle üzerinde: Devegeçidi, Kralkızı, llısu. Batman

TÜRKİYE'NİN YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ

TÜRKİYE'NİN YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ


1. DAĞLAR
Türkiye'nin dağlan; kıvrılma, kırılma ve volkanizma sonucunda oluşmuştur.
a) Kıvrılma Sonucu Oluşan Dağlar






Ülkemizin kıvrım dağları 3. jeolojik zamanda Alp - Himalaya kıvrım sistemi sonucu oluşmuştur. Kuzeyinde Gürcistan sınırından başlayıp Sakarya ırmağının doğusunda son bulan Kuzey Anadolu Dağları, güneyinde Teke yarımadası'ndan başlayıp Hakkari yöresinde son bulan Toros Dağları uzanış gösterir.
Kuzey Anadolu Dağları: Bu dağlar doğu batı yönlü denize paralel uzanır.
Batı Karadeniz Dağları: Bu dağlar, kuzeyden güneye; Küre, Bolu,Ilgaz ve Köroğlu Dağlarıdır.
Orta Karadeniz Dağlan: Yükseltileri. Doğu ve Batı Karadeniz Dağları'ndan azdır. Bu kuşakta Canik Dağları yer alır.
Doğu Karadeniz Dağları: Ortalama yükseltileri 4000 m dolaylarında olan bu dağlar iki kuşak halinde uzanır. Kuzeyde Giresun ve Rize Dağları, Güneyde Mescit, Kop, Çimen Dağları yer alır.
Güney Anadolu (Toros) Dağları: Akdeniz'e paralel uzanırlar. Doğuda Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinin sınır çizgisini oluştururlar.
Batı Toroslar: Akdeniz Bölgesi'nin batısında Antalya Körfezi'nin iki tarafını çevrelerler. Bey dağları. Sultan, Dedegöl ve Geyik Dağları'ndan oluşurlar.
Orta Toroslar: Bolkar, Aladağlar, Tahtalı ve Binboğa Dağları'ndan oluşur.
Orta Toroslar: Bitlis ve Cilo (Buzul) Dağları'ndan oluşur. Torosların diğer devamı Doğu Toroslar'dır. Bu dağ kuşağında Mercan, Karasu - Araş, Şerafetlin ve Bingöl Dağlan yer alır.
İç Anadolu Dağları: Tek sıra halinde uzanan bu dağların yükseltileri fazla değildir. Başlıcaları; Emir, Türkmen, Ayaş, Elmadağ ve Tecer Dağlarıdır.


Kırılma Sonucu Oluşan Dağlar

Bu dağlar 3. jeolojik zamanda Alp - Himalaya sistemi içinde oluşmuşlardır. Batı Anadolu'da yer alırlar.

Doğu - Batı yönlü olup denize dik uzanırlar. Kuzeyden güneye, Kazdağı, Madra, Yund, Boz, Aydın ve Menteşe

Volkanik Dağlar
Bu dağlar 4. jeolojik zamanda oluşmuşlardır. Sönmüş tek volkan dağlardır.
İç Anadolu'da: Güneybatı - Kuzeydoğu doğrultusunda; Karadağ, Karacadağ, Melendiz, Hasandağı ve Erciyes'tir.
Doğu Anadolu'da: Van Gölü'nün kuzeyinde kuzeydoğu - güneybatı yönünde uzanırlar. Nemrut. Süphan,Tendürek, Küçük ve Büyük Ağrı şeklinde sıralanırlar.
Güneydoğu Anadolu'da: Karacadağ yer alır.
Marmara'da: Uludağ bulunur.
Ege'de: Manisa Kula'daki genç volkan konileri.
PLATOLAR
Plato: Çevresine göre yüksekte yer alan ve akarsu vadileriyle derince yarılmış düzlüklere denir.
-Platoların bölgelere göre dağılışı
-iç Anadolu Bölgesi'nde: Haymana, Cihanbeyli, Obruk, Bozok ve Uzunyayla Platoları.
-Marmara Bölgesi'nde: Çatalca - Kocaeli Platosu.
-Akdeniz Bölgesi'nde: Teke ve Taşeli Platoları.
-Ege Bölgesi'nde: Yazılıkaya Platosu. (Bayat)
- Doğu Anadolu Bölgesi'nde: Erzurum. Kars ve Ardahan Platoları.
- Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde: Gaziantep, Şanlıurfa Platolarıdır.

OVALAR
Ova: Çevresine göre çukurda kalan ve üzeri akarsuların taşıdıkları alüvyonlarla örtülü olan düzlüklerdir.
-Kıyı (Delta) Ovaları: Akarsuların taşıdıkları alüvyonları deniz ortamında veya kıyının hemen gerisinde biriktirerek oluşturdukları düzlüklerdir. Kıyı ovaları tarım faaliyetinin çok yoğun olduğu verimli alanlardır.
Delta Ovalarının Dağılışı
Karadeniz'de: Bafra, Çarşamba
Ege'de: Gediz, Bakırçay, Küçük ve Büyük Menderes Akdeniz'de: Çukurova, Silifke
İç ovalar:
Ülkemizin kıyıdan uzak iç kesimlerinde yer alan ovalardır. Genel olarak batıdan doğuya gidildikçe yükseltileri artar. Kıyı ovaları kadar yoğun tarım yapılmaz.
İç Ovaların Dağılışı


Karadeniz'de: Düzce, Kastamonu, Erbaa, Niksar, Bolu.
Marmara'da: Ergene, Yenişehir, Bursa, İnegöl.
Ege'de: Edremit, Aydın, Nazilli, Söke.
Akdeniz'de: Elmalı, Acıpayam, Tefenni, Gölhisar.
İç Anadolu'da: Eskişehir, Konya, Kayseri, Çubuk, Ereğli
Doğu Anadolu'da: Muş, Pasinler, Iğdır, Horasan, Elbistan, Malatya, Erzincan.
Güneydoğu'da: Ceylanpınar. Suruç, Birecik, Harran.
Etiketler: , , , ,

21 MART - 23 EYLÜL EKİNOKSLARI (Gece - gündüz eşitliği)

-Güneş ışınları ekvatora dik gelir. Ekvator üzerinde dikilen bir çubuğun saat 12:00'da gölgesi oluşmaz.
-Bütün dünya üzerinde gece gündüz eşitliği yaşanır.
-Aydınlanma çemberi kutup noktalarından geçer.
-21 Martta KYK'de ilkbahar, GYK'de sonbahar başlar.
-23 Eylül'de KYK'de sonbahar, GYK'de ilkbahar başlar.
-Güneş tam doğudan doğar, tam batıdan batar.
-Aynı meridyen üzerindeki noktalarda güneş aynı anda doğar ve batar.
-Ekvatora uzaklığı aynı olan enlemlerde güneş ışınlarının geliş açıları aynıdır.

-Güneş ışınları yengeç dönencesine dik gelir.
-Yengeç dönencesine dikilen çubuğun saat 12:00'da gölgesi oluşmaz.
-Aydınlama dairesi kutup dairelerinden geçer.
-K YK'deyaz, GYK'de kış başlar.
-KYK'de en uzun gündüz, GYK'de en uzun gece yaşanır.
-Bu tarihten sonra kuzey yarımkürede gündüzler kısalmaya geceler uzamaya başlar.
-Kuzeye doğru gidildikçe gündüzler uzar, güneye gidildikçe geceler uzar.
-KKD'nde 24 saat gündüz, GKD'nde 24 saat gece yaşanır.
21 ARALIK SOLSTİSİ

Güneş ışınları oğlak dönencesine dik gelir.
Oğlak dönencesi üzerine dikilen bir çubuğun saat 12:00 gölge boyu oluşmaz.
Aydınlanma çizgisi kutup dairelerinden geçer.
GYK'deyaz K YK'de kış başlar.
G YK'de en uzun gündüz, K YK'de en uzun gece yaşanır.
21 Aralıktan sonra güney yarımkürede gündüzler uzamaya başlar.
Kuzeye gidildikçe geceler güneye gidildikçe gündüzler uzamaya başlar.
GKD'nde 24 saat gündüz, KKD'nde 24 saat gece yaşanır.




Etiketler:

COĞRAFİ ÖZEL KONUM NEDİR

Dünya üzerindeki herhangi bir yerin çevresindeki denizlere, ana yollara, geçitlere, komşulara, ticari merkezlere göre konumudur.
Türkiye'nin özel konumu ve sonuçları
- Türkiye; Asya, Avrupa ve Afrika Kıtalarının yaklaştığı yerdedir.
- Üç tarafının denizlerle çevrili ve yüksek olması, iklimini ve bitki örtüsünü zenginleştirmiştir.
- Önemli kara ve deniz yolları üzerinde bulunması jeopolitik önemini arttırmıştır.
- Zengin petrol yataklarına sahip Ortadoğu ve sanayisi gelişmiş Avrupa ülkelerine yakınlığı önemini arttırmıştır.
- Eğimli olması akarsularının hidroelektrik potansiyellerini arttırmıştır.
-Zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir.
- Dağların uzanış yönü batı- doğu yönlüdür. Ulaşım kuzey güney yönlerinde güçlükle sağlanır.
- Yükselti batından doğuya doğru artar. Buna bağlı olarak iklim koşullan sertleşir.
- Aynı anda dört mevsim özellikleri yaşanabilir.


Etiketler:

Ulusal Saat ve Saat Dilimleri

Dünya üzerinde her meridyenin bir saat ayarı vardır. Ülkeler toprakları üzerinde geçen herhangi bir meridyenin saatini ortak saat olarak kullanırlar. Doğu - batı doğrultulu toprak genişliği fazla olan Çin, Kanada, ABD gibi ülkeler birden fazla ortak saat kullanırlar. Kuzey-güney yönlü toprak genişliği fazla olan Şili, Belçika gibi ülkeler tek saat dilimi kullanırlar.


Türkiye, 30° izmit boylamı üzerinde geçen 2. saat dilimini ortak saat olarak kullanır. Yazın Güneş ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla saatler bir saat ileri alınarak 45° doğu boylamı üzerinde bulunan 3. saat dilimini ortak saat olarak kullanır.

-Türkiye 36" -42"Kuzey paralelleri ile 26"- 45"Doğu meridyenleri arasında bulunur.
- Güney den kuzeye doğru Güneş ışınlarının geliş açısı daralır ve sıcaklıklar düşer.
- Öğle vakti cisimlerin gölge yönü kuzeyi gösterir.
-Gölge boyu hiçbir zaman sıfır olmaz.
-Güneyden kuzeye gölge boyu uzar.
- Kuzeyden esen rüzgarlar soğutucu, güneyden esen rüzgarlar ılıtıcı etki yapar.
- Güneyden kuzeye denizlerin tuzluluk oranı azalır.
- Mevsimler belirgin olarak yaşanır.
- Dağların güney yamaçları bakının etkisiyle kuzey yamaçlara oranla daha sıcaktır.
- Türkiye'deki sürekli rüzgarlar batı rüzgarlarının etkisi altındadır.
- Güneş ışınları hiçbir zaman dik düşmez.
- Doğusu ile batısı arasında 76 dakikalık zaman farkı vardır.
- Türkiye'nin en doğusu ile en batısı arasında 1565 km'lik mesafe vardır.
- Türkiye'nin en kuzeyi ile en güneyi arasındaki mesafe 666 km'dir.
- Güneyden kuzeye doğru gece gündüz süre farkı artar.
-Türkiye'de 21 Mart'tan 23 Eylül'e kadar gündüz, 23 Eylül'den 21 Mart'a kadar ise geceler uzundur


ENLEM VE BOYLAM

Enlem ile paralel aynı dairelerdir. Paralel dairelerin adıdır. Enlem ise o dairenin Ekvator'a olan uzaklığının açı cinsinden değeridir.
Boylam ile meridyen aynı çizgilerdir. Meridyen yayın adıdır. Boylam ise bu yayın başlangıç meridyenine olan uzaklığının açı cinsinden değeridir.

Enlemin Etkileri
Dünya'nın geoid şeklinden dolayı Güneş ışınlarının geliş açısını etkiler. Bunun sonucunda Ekvator'dan kutuplara doğru sıcaklığın düşmesine neden olur.
İnsan faaliyetleri, tarımsal etkinlik, bitki örtüsü, toprak yapısı, akarsu rejimleri yerleşmenin üst sınırı, hayvan türleri enleme bağlı olarak değişir.
Dünya'nın dönüş hızı (çizgisel hızı) Ekvator'dan kutuplara doğru azalır.
Yerçekimi, gece - gündüz uzunlukları, atmosferin kalınlığı enleme göre değişir.


Meridyenin Özellikleri
180 tanesi doğu, 180 tanesi batı yarımkürelerde olmak üzere toplam 360 tanedir.
Aralarındaki mesafe Ekvator üzerinde 111 km'dir. Bu mesafe kutuplara doğru daralır.
Başlangıç meridyeni Londra'daki Greenwich gözlemevinden geçer (O).l'er derece aralıklarla çizilmiştir.
Aralarında 4 dakikalık zaman farkı vardır.

Bütün meridyenlerin uzunlukları aynıdır.


YEREL SAAT
Yeryüzündeki herhangi bir yerin boylamının Güneş'in tam önüne geldiği an, o yerin öğle vakti (saat 12.00) olarak kabul edilir. Günün diğer zamanları buna göre hesaplanır. Böylece yerel saat belirlenmiş olur.

Yerel Saat Problemleri
Yerel saat hesaplaması yapılırken;
Ardışık iki boylam arasındaki zaman farkı 4 dakikadır.

Dünya batıdan doğuya doğru döndüğünden doğudaki bir boylamın yerel saati kendisine göre batıda yer alan
boylamın yerel saatinden ileridir.
Aynı boylam üzerinde yer alan farklı noktalar arasında yerel saat farkı oluşmaz.


Zaman farkını bulmak için;
1. Aynı yarım küre'de ise; Boylam farkı bulunur ve dörtle çarpılır. 2. Farklı yarım kürede ise; Boylamlar toplanır ve dörtle çarpılır.
Örnek: 20° Doğu boylamında yerel saat 14 : 00 iken 50° Doğu boylamında yerel saat kaçtır?
Çözüm:

Zaman farkı =(50°-20°). 4
= 30. .4= 120' = 2 saat 50" Doğu boylamı daha doğuda olduğu için yerel saati ileridir.
Bu nedenle çıkan sonuç bilinen saatte eklenir.
20" Doğu'nun yerel saati = 14 : 00 + 2: 00 = 16 : 00 olur.


Etiketler: , , , ,

Paraleller arası uzunluk hesaplamaları

Paraleller arası uzaklık hesaplanırken iki paralel arası mesafenin her yerde 111 km olduğu göz önünde bulundurulmalı.
Uzaklığını bulmak istediğimiz noktaların her ikisi de aynı yarımkürede ise büyükten küçüğü çıkarıp 111 ile çarparız. Farklı yarımkürelerde ise ikisini toplayıp 11l'le çarparak sonuca ulaşırız.



A noktasından kalkan bir uçak belirli bir zaman sonra B noktasında inişe geçiyor.
Uçağın aldığı toplam yol kaç km 'dir.A noktası Güney Yarımküre'de B noktası ise Kuzey Yarımküre'dedir. Bu nedenle A ile B Noktalarının paralel değerlerini toplar 111'le çarparız.

Rusya'da Bolşevik İhtilali

 Rusya'da Bolşevik İhtilali 1917 yılının ve yeni zamanlar tarihinin en önemli olayını şüphesiz
Rusya'daki Bolşevik İhtilali teşkil etmektedir. Bu ihtilalin derin
sebeplerini, Fransız İhtilalindenberi Rusya'nın içinde meydana gelen
uzun gelişmelerde aramak gerekir. Bu gelişmeleri de üç ana
nokta etrafında toplayabiliriz: Fikir akımları, köylü meselesi ve işçi
meselesi.
Rusya'daki Fikir Akımları: Fransız İhtilalinin ortaya çıkardığı
liberal akımın etkisiyle Rusya'da, 1825 Aralık ayında Dekabrist
ayaklanması denen gayet dar çerçeveli bir ayaklanma olmuş, fakat
bu ayaklanma çabucak bastırılmıştır. Bu hareketin çabuk
söndürülmüş olması, Rusya'da fikir akımlarının gelişmesini önleyememiştir.
Rusya'nın otokratik siyasal düzenine karşı fikir tepkileri
genişleyerek devam etmiştir. Yalnız bu fikir akımlarının bir özelliği
olmuştur. Rus aydınları, Rusya'nın otokratik düzenini yıkarak,
yerine başka bir siyasal düzen getirme işi üzerinde düşündüklerinde,
meseleye sadece siyasal düzen açısından bakmamışlar, siyasal
düzenin ıslahını sosyal düzene yeni bir biçim verilmesinde aramışlardır.
Çünkü sosyal yapının durumu ve başlangıçta özellikle köylünün
durumu aydınları böyle bir düşünce şekline götürmüştür.
XİX'uncu yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa'da Marksizmin ortaya
çıkması, ilgi çekici bir özellik olmak üzere, Rus aydınları arasında
bu doktrinin geniş bir şekilde yayılması sonucunu vermiştir. Halbuki
Karl Marx, kendi fikir sistemini kurarken, hiç önem vermediği
memleket Rusya idi. Marx, bir proleter ihtilalinin gerçekleşmesi için
en elverişli atmosferi, en ileri endüstriye ulaşmış olan İngiltere'de
görmüştü. Rusya'nın tarımsal ekonomik yapısı, Marx'ın düşünce ve
ümitlerinde yer almamıştır. Fakat Marksizmi gerçekleştiren de bu
Rusya olmuştur.
Mamafih şunu da belirtellm ki, sosyalizm konusunda Rus aydınları
arasında da çeşitli fikir ve düşünce farklılıkları olmuştur.Köylü Meselesi: Köylü meselesi ve bu meselenin geçirdiği gelişmeler
de Rusya'da Marksist fikirlerin yayılmasında önemli bir rol
oynamıştır.
İlk Rus aydınları, otokrasinin yerine kuracakları yeni siyasal düzenin
temelini köyde (mir) ve köylüde görmüşlerdir. Topraksızlık ve
açlık köylünün devamlı ve temel problemiydi. Rus halkının beşte
dördü tarımla geçiniyordu. Buna karşılık toprakların ancak dörtte
birine sahipti. Toprakta feodal düzen hakimdi. Kulak denen zengin
köylü nüfusun yüzde 10'unu teşkil ettiği halde, toprağın yüzde 35'ine
sahipti. Öte yandan köylü, asılzadenin toprağında bir serf'ti. Adeta
bir esirdi.
Bu durumu düzeltmek için, Kırım Savaşından sonra, 5 Mart
1861 de "Kurtuluş Kanunu" yayınlandı. Bu kanunla köylü esir durumdan
kurtarılıyor ve köylüye toprak veriliyordu. Lakin bu tedbir yürümedi.
Çünkü, bir defa, köylüye kötü topraklar dağıtılmıştı. İkincisi,
köylüye toprağın mülkiyeti değil, kullanma hakkı verilmişti. Bu hak
için de köylü toprağın sahibine karşılığını ödeyecekti. Bu ödeme ise,
Barşçina ve Obrok sistemine göre olacaktı. Barşçina sisteminde,
köylü, aldığı toprağa karşılık, her yıl bu toprak sahibi için bir süre
çalışacaktı. Obrok sisteminde ise, her yıl toprağın sahibine belli bir
para ödeyecekti. Köylüye verimsiz ve kötü toprak verilmesi sebebiyle
köylü, ne hizmet, ne de para borcunu ödeyebildi ve toprak sahibi
ile yaptığı anlaşmalarla, bir süre sonra yine eskisi gibi esir
durumuna düştü.
Bu durumdan ötürü köylünün bir kısmı toprakla uğraşmaktan
ve toprak almaktan vazgeçti ve şehirlere akın etti ki, 4 milyon kadar
tutan bu insan kitlesi Rus proleteryasının temelini teşkil etmiştir.
Kurtuluş kanununun bu başarısızlığı, Narodnik veya Narodniçestvo
denen Halkçı Hareket'in ortaya çıkmasına sebebiyet verdi.
Sosyal değişmeyi gerçekleştirmenin çaresini aydınlar köylüyü aydınlatmada
buldular ve 1870'lerden itibaren köylere akın ettller. Bir
yandan hükümetin bunu hoş karşılamaması, bir yandan da köylünün
aydına olan güvensizliği bu hareketi başarılı kılamadı. 1881'de
İİ'inci Alexsandr'ın Narodnaya Volya (Halkın İsteği) adlı aşırı bir derneğin
üyeleri tarafından öldürülmesi üzerine, Halkçılar Rusya'dan kaçmak
zorunda kaldılar.
İşçi Meselesi: Halkçı hareketin başarısızlığı Marksist hareketi
kuvvetlendirdi. Çünkü 1800'lerden itibaren Rusya'da endüstri gelişmeye
ve bir işçi kitlesi ortaya çıkmaya başladı. Endüstrinin gelişmesi
ve Kurtuluş Kanununun başarısızlığı birçok köylüyü şehirlere
çekti ve şehirlere akın başladı. Bu köylüler şehirlerde gayet kötü
şartlar içinde yaşıyorlardı. İşçilerin durumu da köylüden iyi değildi.
12-14 saatlik iş günü, iş ve yaşama yerlerindeki sağlık şartlarının
kötülüğü, ücretlerin azlığı, birçok hallerde ücretin yüksek fiyatla
hesaplanan mal şeklinde ödenmesi, çocukların çalıştırılması, işçi kitlesinin
göze çarpan özelliği idi. Bu sebeplerle, 1880'lerden itibaren
sık sık grevlerin çıktığı görüldü ve bunun sonucu olarak da sendikacılık
faaliyeti ortaya çıktı. 1907 yılında sendikaların üye sayısının
250.000 olduğunu söylemek, işçi sınıfının kuvveti hakkında bir fikir
vermeye yeter.
Bu temel faktörlerin etkisiyle Marksizm günden güne kuvvetlendi.
Rus Marksizminin ilk hareketini Narodnik hareketi teşkil eder.
Bu hareketin etkisiyle Rusya'da çeşitli Marksist dernekler kurulmuştur.
Bunlardan bir tanesi de 1895 de Lenin (Vladimir Ilyiç Ulyanov)
tarafından Petersburg'da kurulan İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele
Birliği'dir. Fakat bu faaliyeti dolayısiyle Lenin tevkif edilip Sibiryaya
gönderildi. Lenin Sibirya'da iken Rus Marksistleri 1898 de Minsk
Kongresinde Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ni kurdular ki, bu,
Bolşevik veya bugünkü Sovyetler Birliği Komünist Partisinin başlangıcıdır.
Lenin de Sibirya'dan döndükten sonra, İsviçre'de Plekhanov'un
etrafında toplanmış olan Rus Marksistlerine katıldı. Fakat biraz
sonra bunlar ikiye parçalandılar. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinin
1903 de Brüksel ve Londra'da yaptığı ikinci kongrede, Rusya'da
Marksist ihtilalin gerçekleştirilmesi ve bunun için de Partinin nasıl
bir nitelik kazanması meselesi, görüş ayrılığına sebep oldu ve Rus
Marksistleri, Lenin vs etrafında toplanan çoğunluk grubu (Bolşevikler)
ile azınlık grubu (Menşevikler) diye ikiye ayrıldı. Zaman zaman yapılan
uzlaşma çabaları sonuç vermedi ve 1912 Prag Kongresi bu
ayrılığı kesin şekle soktu. Bolşevikler Partiye hakim oldular.
Bu ayrılığa rağmen, gerek Bolşevikler, gerek Menşevikler, gizli
bir şekilde dışardan, Rusya'da Marksist akımın gelişmesi için yoğun
faaliyette bulundular. Bu faaliyetlerin sonucu olarak, Menşeviklerden
Trotsky'nin liderliğinde 1905 Ocak ayında Petersburg'da bir
ayaklanma oldu. Petersburg ve Moskova'da İşçi Sovyetleri kuruldu.
Hükümet 1905 Aralık ayında bu ayaklanmayı bastırmaya muvaffak
oldu. Bununla beraber, Çar İİ'inci Nikola da bazı hürriyetler
vermeyi ve Duma'yı (Rus Meclisi) açmayı zorunlu gördü.
Savaş başladığı zaman Rusya tam bir kaynaşma içinde bulunuyordu.
Duman'ın açılması, fikir akımlarının su üstüne çıkmasını kolaylaştırmış,
lakin aynı zamanda da kaynaşma ve çatışmaları şiddetlendirmişti.
Savaşın güçlükleri, savaşta başarı elde edilememesi,
Boğazların açılmaması ve Rusya'nın Müttefiklerden yardım alamaması
iç şartları günden güne gerginleştirdi ve halkın gıda sıkıntısı da
buna eklenince, 8 Mart 1917 de Petersburg sokaklarında halk gösterilere
başladı. İşçiler de işlerini bırakıp, greve başladılar ve gösterilere
katıldılar. İki gün içinde bütün şehir ayaklandı ve hükümet kuvvetleriyle
kanlı çarpışmalar oldu. Şimdi ekmek istenmiyor, "Kahrolsun
istibdat!" diye bağırılıyordu. Bolşevik ve Menşevik bütün Marksistler
faaliyete geçmişti. 10 Martta durum gerçek bir ihtilal halini
aldı. 12 Martta Petersburg'da İşçilerln ve Askerlerin Sovyeti kuruldu
ve hükümet görevlerini üzerine aldığını ilan etti. Petersburg Sovyeti
Cumhuriyet ilan edilmesini istiyordu. Sovyet yetkilileri ile Duma
temsilcileri arasında yapılan iki günlük görüşmelerden sonra, 14
Martta liberal bir geçici hükümetin kurulmasına ve Çarın istifa etmesine
karar verildi. Prens Lvov başkanlığında geçici bir hükümet
kuruldu. İhtilalci Sosyalistlerden Kerensky Harbiye Bakanı oldu.
Çar İİ'inci Nikola tahttan çekilme kararını kabul etmedi ve askerle
Petersburg üzerine yürümek istedi. Generallerden hiçbiri buna yanaşmayınca
16 Mart sabahı tahttan feragat etti. Üç yüz yıldanberi
devam eden Romanof hükümdarlığı sona eriyordu.
Geçici Hükümet, işe başlar başlamaz savaşa devam kararı verdi.
Fakat şimdi Bolşeviklerin ve Menşeviklerin hücumu altındaydı.
Bolşevikler azınlıkta olmakla beraber, Nisan ayında Petersburg'a
gelen Lenin'in "Ekmek, Barış, Hürriyet" ve "Bütün iktidar Sovyetlere"
propagandası ile Bolşeviklerin kuvveti gün geçtikçe gelişti.
Temmuz ayında Kerensky'in Doğu cephesinde yapmak istediği taarruz
başarısızlıkla sonuçlanınca, yeni bir ayaklanma patlak verdi.
Bunun üzerine Lvov çekildi ve Kerensky başbakan oldu. Ayaklanma
dolayısiyle sıkı tedbirler aldı ve Lenin kaçmak zorunda kaldı. Şimdi
Bolşeviklere katılan Trotsky ise tevkif edildi. Mamafih Eylülde
serbest bırakıldı.
Eylül ayında Generallerden Kornilov'un bir askeri diktatörlük
kurmak için ayaklanması, solcuları korkuttu ve hükümeti desteklediler.
Kornilov'un teşebbüsü başarısızlıkla sonuçlanmakla beraber,
Kerensky 14 Eylül 1917 de Cumhuriyet ilan etti.
Fakat memleketin durumu karmakarışıktı. Ne orduda disiplin
kalmıştı, ne idarede düzen ve otorite. Köylü zenginlerin çiftliklerine
hücum edip her tarafı yağma ediyor ve yangına veriyordu. Bolşevikler
bu karışık durumdan faydalanarak Tratsky'nin liderliğinde bir Askeri
İhtilal Komitesi kurarak, 5 Kasımda bir hükümet darbesine teşebbüs
ettiler. 7 Kasım akşamı hükümet darbesi muvaffak olmuş
ve Bolşevikler iktidarı ele geçirmişlerdi. 8 Kasımda Lenin gizlendiği
yerden çıkıp Petersburg'a geldi. Rusya'da Bolşevik rejim başlamıştı.
Bolşevik hükümetin ilk işi Çarlığın gizli anlaşmalarını açığa vurmak
oldu. Bundan sonra da Almanya ile barış için teşebbüse geçti.

Romanya'nın 1. Dünya Savaşına Katılması

Romanya 1883 yılında Üçlü İttifaka katılmakla beraber, Avusturya
Sırbistan'a savaş ilan ettiği zaman Avusturya'nın arkasından
gitmedi. Çünkü, Üçlü İttifak savunma esasına dayanıyordu; halbuki
savaşı Avusturya açmakla saldırgan duruma girmişti. Bundan ötürü
savaş karşısında Romanya tarafsızlığını ilan etti.
Gerçekte Romanya'nın davranışı da İtalya ve Bulgaristan'dan
farklı değildi. Diğerleri gibi o da, kendisine en fazla toprak tavizi
verecek tarafı kollamaktaydı. Romanya'nın toprak isteklerinin başında,
Avusturya'dan, ahalisini Romenlerin teşkil ettlği Transilvanya,
Banat ve Bukovina ile Rusya'dan Besarabya geliyordu.
1915 yılından itibaren Romanya Rusya'nın baskısına uğradı.
Rusya, Avusturyaya karşı Balkanlarda daha üstün duruma geçmek
için Romanyayı kendi yanında savaşa sokmak istedi. Çanakkale'nin
Müttefikler tarafından açılması teşebbüsü sırasında bu baskı daha
da ağırlaştı. Bununla beraber, Romen-Rus görüşmelerinde Romanya
mukavemet gösterdi ve Çanakkale savaşlarının sonunu beklemeye
karar verdi. Çünkü Boğazlar açılacak olursa, Romanya, savaşa
girmesi için gerekli silah ve cephaneyi Müttefiklerden daha
kolaylıkla sağlıyabilirdi.
Romanya'nın bu durumu 1916 Haziranına kadar sürdü. Bu tarihte
Rusya'nın Doğu Cephesinde taarruza geçmesi ve bütün Bukovina
ile Galiçya'nın bir kısmını ele geçirmesi, Romanyayı etkiledi.
Bu sırada Batı cephesinde de Müttefikler Somme cephesinde geniş
bir taarruza kalkmışlardı. Genel durum Müttefiklerin lehine idi. Şimdi
Fransa da Romanya üzerinde baskıya başlamıştı.
Romanya'nın İtilaf devletlerine eğilim göstermesi Merkezi Devletlerin
gözünden kaçmadı. Fakat, Romanyaya taviz vermek hususunda
enerjik davranacakları yerde, onu tehdit etmek suretiyle İtilafa
katılmaktan alıkoymaya çalıştılar. Avusturya'nın Bükreş'teki elçisi
Romen başbakanına "Ölmüş olduğu sanılan aslan, bir pençe darbesiyle
Romanyayı da ikinci bir Sırbistan yapabilir", dediyse de,
bu tehdit Romanya'nın durumunu değiştirmedi ve Romanya, Rusya
ve Fransa ile savaşa katılmanın şartları konusunda görüşmelere başladı.
Bu görüşmeler 17 Ağustos 1916 da Romanya ile İtilaf Devletleri
arasında bir antlaşmanın imzası ile sonuçlandı. Buna göre Transilvanya,
Bukovina ve Banat Romanyaya verilecek ve bu toprakların
ele geçirilmesinde Müttefik kuvvetleri de Romanyaya yardım edecekti.
Yani Romanya bu toprakları Avusturya'dan kendi gücü ile alamıyacağını
görmüştü.
Bu anlaşma üzerine Romanya 28 Ağustos 1916 da İtilaf Devletleri
tarafında savaşa katıldı. Hemen Transilvanyayı ele geçirmek
için harekete geçmesi, Avusturyayı çok güç durumda bıraktıysa da,
Bulgaristan'ın da güneyden Romanyaya karşı taarruza geçmesi ve
1917 yılı başlarında Rusya'da ihtilalin patlaması ve Rus ordusunun
bozulması Romanyayı güç durumda bırakmıştır. Bu sebeple 1917 ilkbaharında
Romanya mütareke imzalamaya mecbur kalmışsa da, Müttefiklerin
zaferi kazanması Romanyayı kurtardı.
C) Anadolu'nun Paylaşılması
İstanbul ve Boğazların Rusyaya verilmesi, İtilaf Devletlerinin
Osmanlı İmpaıratorluğu üzerindeki ihtiraslarını kamçıladı ve bir takım
paylaşma anlaşmalarının ortaya çıkmasına sebep oldu. İtilaf
Devletleri Osmanlı İmparatorluğunun sonunu görmüşler ve daha savaş
sona ermeden bu İmparatorluğun topraklarını paylaşmayı düzenleme
yoluna gitmişlerdir.
Kağıt üzerinde de olsa, Rusya'nın İstanbul ve Boğazları almış
olması, kendi hissesini elde etme bakımından Fransayı da harekete
geçirdi ve Rusya ile yapılan anlaşmadan sonra Fransa İngiltereye
başvurup, Osmanlı İmparatorluğunun Anadolu toprakları hakkında
da bir anlaşma yapılmasını istedi. İngiltere, bu konuda Fransa'nın
ilk önce Rusya ile anlaşması gerektiği cevabını verdi. Gerçekten
Fransa 1915 yılının ilkbahar ve yaz aylarında Rusya ile görüşmelerde
bulundu ve Rusya, Suriye ile Adana bölgesinin Fransaya verilmesini
prensip olarak kabul etti.
1915 yılı sonlarında iki yeni faktörün ortaya çıkması, Anadolu'nun
paylaşılması konusundaki anlaşmanın yapılmasını hızlandırdı.
Bu faktörlerin birincisi Rusyaya aittir. Çanakkale savaşlarının
başarısızlığı Rusya'da bir hoşnutsuzluk uyandırdı. Rusya Doğu Anadolu'dan
toprak elde etmek suretiyle, Rus halkındaki hoşnutsuzluğu gidermek
istedi. İkinci faktör Fransaya aittir. 1915 yazından itibaren

İngiltere Araplarla anlaşarak Orta Doğuya yerleşmek için faaliyete
geçmiş ve Araplarla görüşmelere başlamıştı. Gizli yürütülen bu görüşmelerden
İngiltere son haftada Fransayı da haberdar edince,
Fransa'nın çok canı sıkıldı ve o da Suriye ve Adana üzerinde ısrar
etti.
Bu şekilde 1915 yılı sonbaharından itibaren, bir yandan İngiltere
ile Fransa, bir yandan da İngiltere, Fransa ve Rusya arasında
görüşmeler başladı. İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki üçlü görüşmelerin
esas konusu Anadolu idi. Bu görüşmeler 26 Nisan 1916
da bir anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşma ile:
Rusya, bağımsız bir Arap devleti veya Arap devletleri federasyonu
kurulmasını ve Suriye, Adana ve Mezopotamya'nın İngiltere ile
Fransa arasında paylaşılmasını kabul ediyordu. Buna karşılık, Erzurum,
Van, Bitlis vilayetleri ile, Van'ın güneyinde Fırat, Muş ve Siirt
vilayetleri arasında kalan toprakları ve Trabzon'un batısında sonradan
tesbit edilecek bir noktaya kadar Karadeniz kıyılarını Rusya alıyordu.
Fransa, Aladağ, Kayseri, Akdağ, Yıldızdağ, Zara, Eğin ve Harput
arasında bulunan Anadolu topraklarını alacaktı. Alınan toprakların
kesin sınırları sonradan tesbit edilecekti.
Ç) Orta Doğu'nun Paylaşılması
Savaşın çıktığı ilk günlerden itibaren İngiltere, Osmanlı Devletinin
Merkezi Devletlere eğilim gösterdiğini farkedince, Osmanlı
Devletini arkadan vurmak için bütün Arap alemini Osmanlı Devletine
karşı ayaklandırmak istemiş ve bunun için de Mekke Şerifi Hüseyin
ile temasa geçmişti. Şerif Hüseyin'in Hicaz'ın bağımsızlığını
ilan etmek istemesi ve Hilafet'in de Padişah'tan alınması hususunda
İngiltere'nin kendisine yardım etmesini şart koşması üzerine İngiltere
işin üstüne düşmekten vazgeçti. Bunun üzerine Hüseyin Osmanlı
Devletine başvurup, Hicaz Emirliğinin babadan oğula geçmek
üzere kendisine verilmesini istediyse de bu isteği kabul edilmedi.
Osmanlı Devleti de savaşa katıldıktan sonra ve savaş gün geçtikçe
şiddetlenince, İngiltere Şerif Hüseyin ile anlaşmak için çabalarını
arttırdı. Hüseyin, bütün Arap yarımadası ile bütün Suriyeyi ve
Irak'ı içine alacak bağımsız bir devlet kurulmasını ve başına da kendisinin
geçirilmesini istedi. 1915 yılı içinde yapılan uzun müzakerelerden
sonra, İngiltere ile Hüseyin arasında 1916 Ocak ayında bir
anlaşmaya varıldı. Lübnan hariç, İngiltere Hüseyin'in isteklerini
kabul etti.
İngiltere Hüseyin ile yaptığı bu müzakerelerden Fransayı ancak
1915 Kasımında haberdar etti. Bunun üzerine Fransa Orta Doğuyu
da paylaşma meselesi üzerinde ısrarla durdu ve sonunda, İngiltere
ile Fransa arasında 9 ve 16 Mayıs 1916 da, teati edilen notalarla bir
anlaşmaya ulaşıldı. Bu anlaşmaya göre:
Suriye'nin Akka'dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi
(Beyrut dahil), Adana ve Mersin bölgeleri Fransa'nın olacaktı.
Bağdat-Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgesi de İngiltere'nin
olacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap devleti veya Arap devletleri
federasyonu kurulacaktı. Mamafih bu Arap devleti, Akka-Kerkük çizgisinin
kuzey kısmı Fransız nüfuz alanı, güney kısmı da İngiliz nüfuz alanı
olarak nüfuz alanlarına ayrıldı. Ayrıca İskenderun serbest liman ve
Filistin de milletlerarası bölge oluyordu.
Bağımsız Arap devletinin nüfuz alanı olması ve Suriye'nin kıyı
bölgelerinin Fransaya verilmesiyle İngiltere Şerif Hüseyine karşı iki
yüzlü bir oyun oynamış oluyordu.
İngiltere ile Fransa arasında yapılan anlaşmanın müzakerelerini
Fransa adına Georges Picot ve İngiltere adına da Sir Mark Sykes
yürüttüğü için, bu anlaşmaya Sykes-Picot Anlaşması da denir.
İngiltere'nin Şerif Hüseyin'e oynadığı oyun bu kadarla da kalmadı.
Bir yandan da Necd Emiri İbni Suud ile de görüşmelere girişmişti.
Bu görüşmeler sonunda İbni Suud ile İngiltere arasında Aralık
1915 de bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile İngiltere, Necd
toprakları ve Basra körfezinin güney kıyılarında (Kuveyt hariç) İbni
Suud'un bağımsızlık ve egemenliğini tanıdı. Halbuki bu topraklar üzerinde
İngiltere Şerif Hüseyin'in egemenliğinl tanımıştı.
İngiltere ile anlaştıktan sonra İbni Suud Osmanlı Devletine savaş
ilan etmedi. Lakin Basra körfezinde İngiltereyi rahat bıraktığı
için, İngiltere'nin Irak'daki muharebelerini çok kolaylaştırmış oldu.
Şerif Hüseyin'e gelince, o 1916 Haziranında Osmanlı Devletine
savaş ilan etti. 1916 Ekiminde de kendisini Arabistan Kralı ilan
etti ki, İngiltere bunu hemen tanıdı.
1917 yılında Bolşevik İhtilali ile Çarlığın yıkılması ve Bolşeviklerin,
Çarlık diplomasisinin bütün gizli vesikalarını açığa vurması,
Araplar için soğuk bir duş oldu ve İngiltere'nin oyunlarını bütün
çıplaklığı ile gördüler.
4
1917 Yılı
A) Cephe Durumları
Batı Cephesi: Marne muharebelerindenberi bir yıpratma savaşı
şeklinde devam eden Batı cephesi, bu karakteristiğini 1917 yılında
da muhafaza etmiş ve durumda büyük bir değişiklik meydana gelmemiştir.
Müttefikler Alman cephesini yarmak için 1917 Nisanında
Arras-Lens kesiminde 40 kilometrelik bir cephede taarruzda bulundularsa
da, istediklerini elde edemediler. Bundan sonra, Hazirandan
Ekime kadar İngilizler ve Fransızlar birçok münferid taarruzlar yaptılarsa
da yine bir sonuç alamadılar.
Doğu Cephesi: Rusya'da Bolşeviklerin Şubat (Mart) ve Ekim
(Kasım) ihtilalleri Doğu cephesinde Rus kuvvetlerinin durumunu adamakıllı
sarstı. Cephedeki askeri birlikler içinde karışıklık ve düzensizlik
başgösterdi. Asker bir an önce evine dönmek istiyordu. Çünkü
Bolşevikler mütemadiyen barış propagandası yapıyordu. Şubat
ihtilaline rağmen Rusya savaşa devama karar verdi ve hatta Geçici
Hükümetin Harbiye Bakanı Alexandre Kerensky Temmuz ayında
Rus kuvvetlerini taarruza geçirdi. Taarruz iki hafta kadar devam
etti, fakat askerin savaşmak istememesi ve ihtiyarların da savaşa
gitmek istememeleri üzerine taarruz durdu. Bunun üzerine Alman
kuvvetleri bir karşı taarruza kalktılar. On gün sonra Galiçya Ruslardan
temizlendi ve Ruslar, 47.000'i esir olmak üzere 160.000 kişi
kaybettiler. Almanlar kuzeyde de harekete geçerek Eylülde Riga'yı
ele geçirdiler.
İtalya Cephesi: Mayıs ayında İtalyanların yaptığı mahalli çaptaki
hücumlarda başarı elde edildi ve Avusturya kuvvetleri bazı kayıplar
verdiler. Bu durum Avusturya'nın moralini bozdu. Avusturya
şimdi barış için Müttefiklerle temas aramaya başlamıştı. Bu sebeple,
Almanlar İtalya cephesine kuvvet göndermek zorunda kaldılar.
Almanya'dan yardım alan Avusturya, Ekim ayında Caporetto'da İtalyanlara
karşı büyük bir taarruza girişti. Taarruzun başlamasından
24 saat sonra Caporetto'da İtalyan cephesinde gedik açıldı ve İtalyanlar
geri çekildikleri gibi ağır kayıplara uğradılar. Avusturyalılar
293.000 esir ve 3.000 top ele geçirmişti. İtalyanların Piave nehrinde
savunma kurmaya muvaffak olmaları üzerine, bir kısım toprağı ele
geçiren Avusturya taarruzu Kasım ayında durdurdu.
Kanal Cephesi: 1917 yılında, bu cephenin önemli savaşları Gazze'de
olmuştur. İngilizler, Gazze'de kurulmuş bulunan Türk savunmasını
kırmak için Mart ve Nisan aylarında iki teşebbüs yaptılarsa
da sonuç alamadılar. Bunun üzerine iyice hazırlandıktan sonra, Ekim
sonlarında üçüncü bir taarruzda bulundular. 191.000 kişilik İngiliz
kuvvetine karşı 40.000 Türk askeri çarpışıyordu. On günlük bir savaştan
sonra Kasım başında İngilizler Gazze'ye girdiler. İlerlemelerine
devam ederek Aralık ayında da Kudüs'ü düşürdüler.
Irak Cephesi: 1916 Nisanındaki Kut hezimetinden sonra İngilizler
iyice hazırlanmaya başlamışlardı. Bu uzun hazırlıklardan sonra
1917 Şubatında Kut'dan yukarı doğru, ilerlemeye başladılar ve Türk
kuvvetleri Bağdat'ı savunmak için geri çekildi. Mart ayında yapılan
Bağdat muharebelerinde İngilizler üstün geldiler ve Bağdat'a girdiler.
Bundan sonra, 1918 yazına kadar Irak cephesinde önemli bir gelişme
olmadı.
Kafkas Cephesi: Rusya'daki Şubat İhtilali Rusların Kafkas cephesindeki
durumunu da adamakıllı sarstı. Lakin bu cephedeki Türk
kuvvetlerinin daha önceki muharebelerde zayıflamış olması, bir kısım
kuvvetlerin Irak ve Filistin cephelerine gönderilmiş bulunması
ve nihayet tifüs salgını dolayısiyle, Türk kuvvetleri bu durumdan
faydalanıp taarruza geçemediler. Ancak Muş ve Bitlis'i alabildiler.
Aralık ayında da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında mütareke yapıldı.

1. Dünya Savaşında Avrupadaki Cepheler

1. Dünya Savaşında Avrupadaki Cepheler Batı Cephesi: Bu cephenin önemli iki olayı, Joffre komutasındaki
İngiliz-Fransız kuvvetlerinin Mayıs 1915 de ve Eylül 1915 de
Alman cephesine karşı girişmiş oldukları iki büyük taarruz hareketidir.
Bu taarruzlar Müttefikler için başarısızlıkla sonuçlanmakla
beraber, Müttefiklerin 250.000 ve Almanların da 140.000 kişi kaybettikleri
bu taarruzların sonunda ne Müttefikler, ne de Almanlar askeri
durumu kendi lehlerine çevirmeye muvaffak olabildiler.
Doğu Cephesi: Bu cephe ise Merkezi Devletler için çok daha
iyi bir şekilde gelişmiştir. 1915 Nisanı ortalarında başlayan ve iki
ay kadar süren ortak Alman-Avusturya taarruzu sonunda Galiçya
Ruslardan tamamen temizlenmiştir. Bundan sonra Almanlar Ruslara
karşı Polonya'da bir imha muharebesine girişmişler ve fakat Rus
kuvvetlerini çevirip imha edememişlerdir. Bununla beraber, Temmuz
ortalarında başlayan bu Alman taarruzları sonunda, Ruslar daima
geri çekilerek, önce Varşova, Ağustosta Kovno ve Eylülde de Vilna
Almanların eline geçti.
Deniz Savaşları: 1915 yılının en önemli deniz savaşı 1915 Ocak
ayında Dogger Bank'da oldu. İngilizlerin bu muharebede hiç gemi
kaybetmemelerine karşılık, Almanya'nın bir gemisi battı ve iki gemisi
de ağır hasara uğradı.
Dogger Bank muharebesi üzerine Almanya İngiltereyi abluka
altına aldığını ilan etti. İngiltere etrafında yakalıyacağı bütün gemileri
batıracağını bildirdi. Almanya bu ablukayı denizaltılarla uyguluyordu.
Buna karşılık İngiltere daha savaşın başından itibaren Almanyayı
abluka altına almıştı.
İki devtet arasındaki bu abluka savaşı Birleşik Amerika, İsveç,
Norveç, Danimarka ve Hollanda gibi tarafsız devletlerin itirazı ile
karşılaştı. Cünkü Alman denizaltıları, İngiltereyi aç bırakmak için
İngiltereye mal götüren bütün ticaret gemilerini batırıyordu. Bu arada
bazı yolcu gemileri de batırıldı ve birkaç Amerikan vatandaşı da öldü
ki, bu olaylar Amerika-Alman münasebetlerine kötü bir etki yaptı.
Bu noktaya, Amerika'nın savaşa katılmasında tekrar değineceğiz
3
1916 Yılı
A) Cephe Durumları
Batı Cephesi: Müttefikler, 1915 yılı sonunda, Almanya'nın bir
cepheden öbür cepheye kuvvet göndermesini önlemek amacı ile Batı,
Doğu ve İtalya cephesi olmak üzere Merkezi Devletlere karşı üç
cephede birden taarruza geçmeye, karar vermişler ve taarruz tarihini
de, gerekli hazırlıkları yapmak için Temmuz 1916 başı olarak tesbit
etmişlerdi.
Alman Başkomutanı Falkenbayn da, Batı cephesini yıpratmak
ve müttefikleri ağır kayıplara uğratmak için, o da Verdun kesiminde
bir taarruza karar vermiş bulunuyordu. Bu sebeple, Alman taarruzu
1916 Şubatında başladı ve Haziran sonlarına kadar devam etti.
General Petain tarafından savunulan Verdun Almanlara teslim olmadı
ve Fransızların 275.000 kişi kaybetmesine karşılık, Almanlar
da 240.000 kişi kaybettiler. Falkenhayn'ın, hesapları yanlış çıktı.
Alman taarruzlarının başarısızlığı üzerine Müttefikler de, Haziran
1916 sonlarından itibaren, Somme nehri kesiminde geniş bir taarruza
kalktılar. Bu sefer Almanların mukavemeti sert oldu. Taarruzlar
Kasım ayı ortalarına kadar devam etmesine rağmen, Müttefikler
de birşey yapamadı ve Batı cephesinde önemli bir değişiklik olmadı.
Doğu Cephesi: Verdun savaşları üzerine Rusya da, hazırlıklarını
yaptıktan sonra, Nisan ayı sonlarından itibaren Galiçya cephesinde
150 kilometrelik bir kesimde geniş bir taarruza girişti. Bu taarruz
Avusturyalıları güç duruma soktu ve gerilemeye başladılar. Almanya
bir kısım kuvvetini Galiçya cephesine gönderdi. Bu da yetmeyince
Osmanlı Devleti 33.000 kişilik bir Türk kuvvetini gönderdi.
Galiçya'da çetin muharebeler oldu. Türk kuvvetleri de ağır kayıplar
verdiler. Buna rağmen, Rus taarruzları, Galiçya ve Bukovina cephesinde
Avusturyalıların 100 kilometre gerilemelerine sebep oldu. Doğu
cephesi Merkezi Devletlerin aleyhine gelişmişti.
İtalya Cephesi: Avusturyalılar 1916 Nisanında İtalya cephesinde
bir taarruzda bulundular, ve taarruz iyi gelişerek İtalyanlar 30.000
esir verdiler ve 300 top bıraktılar. Lakin Avusturya bu taarruzun arkasını
getiremedi. Bunun üzerine Ağustos başında İtalyanlar İzonzo
cephesinde taarruza geçtiler. İlk başarılardan sonra, onlar da taarruzun
arkasını getiremediler.
Merkezi Devletlerin Avrupa'daki cepheleri 1916 yılında aleyhe
bir gelişme gösterdiğinden, Alman Genelkurmay Başkanı Falkenhayn
azledildi ve yerine Hindenburg getirildi. 1916 Kasımında da
Avusturya-Macaristan İmparatoru François-Joseph öldü ve yerine Karl
geçti.
Irak Cephesi: Bu cephe Osmanlı Devleti için başarılı olmuştur.
Kut-el-Amara'daki İngiliz kuvvetleri 1915 Kasımında Türk kuvvetleri
tarafından sarılmıştı. İngiliz komutanı General Townshend, birkaç ay
dayanıp, bu muhasarayı yarmak için birkaç teşebbüste bulunduysa
da muvaffak olamadı ve bunun üzerine 18.000 kişilik kuvvetiyle, 1916
Nisanında, Türklere teslim oldu. Fakat, Başkomutan Enver Paşa, Almanların
isteğine uyarak, İran'ı Rus kuvvetlerinden temizlemeye karar
verdiği için, Irak cephesindeki taarruzları devam ettirmedi. Bunun
üzerine İngilizler yeniden Irak'a kuvvet sevkedip hazırlıklarını
yaptıktan sonra, 1916 Aralık ayında taarruza geçtiler ve 1917 Martında
Bağdat'a girdiler.
Kanal Cephesi: Çöl şartları, dolayısiyle, Kanal cephesindeki harekatın
gayet iyi hazırlanması gerekmekteydi. Bu cephedeki ilk çarpışmalar
bunu göstermişti. Lakin Enver Paşa'nın baskıları dolayısiyle,
Cemal Paşa 1916 Nisan ve Ağustos aylarında, Kanal'a mümkün
olduğu kadar yaklaşmak için, iki taarruz teşebbüsünde bulunduysa
da, her ikisi de başarısızlıkla sonuçlandı. Buna karşılık, İngilizler
Kanal cephesindeki kuvvetlerini takviye ederek, karşı harekete
geçtiler ve 1916 yılının sonunda İngiltere Sina yarımadasını ele geçirip
Suriye sınırlarına dayandı.
Kafkas Cephesi: Bu cephede esas faaliyet, 1916 yılının Nisan-Eylül
arasında olmuştur. Ruslar 1916 yılının başlarında taarruza geçerek
Şubatta Erzurum'u ve Nisan ayında da Trabzon'u düşürmüşlerdi.
Ruslar'ın Trabzon'u alması üzerine 3'üncü Türk Ordusu, Rus kuvvetlerini
çevirmek için Mayıs ve Haziran aylarında taarruzlarda bulunduysa
da, Rusların Haziran sonunda Erzurum'da karşı taarruza
geçmeleri üzerine 3'üncü Ordu çözüldü ve Ruslar Temmuz ayında Gümüşhane,
Kelkit ve Erzincan'ı da ele geçirdiler. Eylül ayında da, her
iki taraf da yeni hazırlık yapmak istediğinden harekat durdu.
Deniz Savaşları: 1916 yılının en önemli deniz savaşı, Mayıs ayı
sonunda İnglliz ve Alman donanmaları arasında Skaggerak'da yapılmıştır.
Almanların, İngiliz donanmasının bir kısmını tahrip etmek
ve bu suretle İngiliz ablukasını zayıflatmak için yaptıkları bu muharebede,
İngilizlerin 3 kruvazör kaybetmelerine karşılık Almanların
1 kruvazör kaybetmek suretiyle başarı kazanmalarına rağmen,
Alman donanması ancak Alman limanlarına sığınmak suretiyle kendisini
kurtarabilmiştir. İngiltere 1916 yılında da denizlerdeki egemenliğini
ve üstünlüğünü kesin olarak devam ettirmiştir.
 
Gora İzle | İletişim | Sitemap
Destek : Cem Yılmaz Filmleri | Telif VB... Telif Hakkı © 2013. cem yılmaz filmleri - Tüm Hakkları Saklıdır.. Sitemizde yer alan tüm videolar, kaynak kodları ile video paylaşım sitelerinden alınmaktadır. Telif hakları sorumluluğu bu sitelere aittir videoların hiç biri sunucularımızda yüklü değildir. Hak sahiplerinin iletişim adresimizden talep etmesi halinde UYAR-KALDIR yöntemi işletilerek, istenen içerik iki iş günü içerisinde siteden kaldırılır.