Çin-Japon Savaşı: 1894-1895 Japonyanın Çine ait bulunan Kore ile ilgilenmesinin sebeplerini
şu şekilde belirtebiliriz:
a) Kore gelişmekte olan Japon ekonomisi için hem bir ham
madde kaynağı ve hem de iyi bir pazar olabilirdi. Kore'nin yeraltı
ve yerüstü zenginlikleri genişti.
b) Japonya ilerde Asyada da yayılacak ise, Kore bu iş için iyi
bir atlama taşı olabilirdi. Asyaya adım atabilmek için ilk önce Koreye
ayak basmak gerekirdi.
c) Asyadan Japonyaya yönelebilecek bir tehdit ve tehlike de
keza Kore'yi bir atlama taşı olarak kullanabilirdi.
Bu sebeplerin tesiriyle Japonya 1870'lerden itibaren Kore ile ilgilenmeye
başladı. Bu ülkedeki faaliyetlerini her gün biraz daha arttırdı.
Bu durum yirmi yıl kadar sürdü. Lakin bu yirmi yıl içinde de
Japonyanın Çinle münasebetleri her gün biraz daha bozulmaya başladı.
Ve sonunda Çin 1894 de Japonyaya savaş ilan etti.
Savaş fazla sürmedi. Japonya kendi adalarından kalkıp Çine
asker çıkardı ve kara muharebelerinde inanılmaz bir askeri güce
sahip olduğunu gösterdi. Çin yenildi ve 1895 Nisasında Japonya
ile Shimonoseki antlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma ile Japonya,
Mançuryanın, Pechili körfezindeki Liaotung yarımadası ile daha güneydeki
Pescadores adalarını ele geçirdi. Yani Japonya Mançuryanın
güneyine yerleştiği gibi, buradan Kore'yi de kontrol altında
tutabilecek duruma gelmiş oluyordu.
Japonyanın Mançuryanın güneyine yerleşmesi en fazla Rusyayı
sinirlendirdi. Çünkü Rusya Mançuryayı kendisinin tabii yayılmaalanı olarak görmekteydi. Bu sebeple, Japonyanın Liaotung'u almasına
itiraz etti.
Bu sırada Avrupa devletlerinin Uzak Doğudaki sömürgecilik faaliyetlerinin
durumu şudur: İngiltere Çindeki Yang-tze vadisine yerleşmeye
çalışmaktadır. Rusyanın da Mançuryaya girip buradan güneye
Yang-tze nehri vadisine sarkması ihtimalinden korkmakta ve
bundan dolayı da Japonyayı Rusyaya karşı bir denge unsuru olarak
görmeye başlamıştır.
Fransa Hindiçini'de çok meşguldür ve Fransa Hindiçiniden güney
Çine girmeye çalışmaktadır.
Bu sebeplerle, İngiltere Japonyanın Liaotung'u almasına hiç sesini
çıkarmadı. Lakin 1894 de Rusya ile bir ittifak imza etmiş olan
Fransa Rusyayı destekledi. Keza, Almanya da Rusyayı destekledi.
Çünkü, Almanya Rusyanın Avrupadan uzaklaşıp Uzak Doğu'da başının
derde girmesini istemektedir. O zaman Rusyanın Avrupadaki
baskı ve ağırlığı da azalmış olurdu.
Japonya, Fransa ve Almanyanın da Rusyayı desteklediğini görünce,
üç devletle birden bir savaşı göze alamıyarak geriledi ve
Liaotung yarımadasından çekilmeye razı oldu. Lakin, bu hadise 1904-1905
Rus-Japon savaşının da tohumlarını atmaktaydı.
1894-95 Çin-Japon savaşı, Uzak Doğu politikası açısından bir
takım gerçekleri ve neticeleri ortaya çıkarmıştır. Şöyle ki:
1. Japonya bu savaş ile Uzak Doğudaki kuvvetler dengesine
dahil olmaktaydı. Batıya açıldıktan kırk yıl sonra bir büyük kuvvet
olarak ortaya çıkan Japonya, Uzak Doğu politikasının bundan böyle
hesaba katılması gereken bir unsuru oluyordu.
2. Bu tarihe kadar Uzak Doğu'da sömürgecilik faaliyetinde sadece
Avrupalılar rol almıştı. Şimdi Avrupa sömürgeciliğinin arasına
bir de bir Asyalı devlet katılmaktaydı. Bu ise, Uzak Doğuda, Avrupa
ile Japonya ve Amerika ile Japonya arasında uzun sürecek bir rekabet
ve mücadele devresinin açılmasıydı.
3. Japonyanın Batıya açıldıktan sonra kısa sürede gösterdiği
bu başarı ve Batı teknolojisi ile Batının seviyesine çıkması, Asyada
sarı ırk milliyetçiliğini başlatacaktır. Japonya örneği Asya milletlerine
Avrupa seviyesine çıkmada sarı ırkın yeteneği konusunda bir güven
duygusu ve inancı vermiştir.
D) Rus-Japon Savaşı: 1904-1905
Rus-Japon savaşı Mançurya yüzünden ve Çinde meydana gelen
gelişmeler neticesinde patlak vermiştir.
1894-95 savaşında Japonyanın Çin karşısında gösterdiği üstünlük
ve güç, Çinde bir takım tepkilere sebep olmuştur. Çinli aydınlar
da, ülkelerinin sömürgeleşmeden kurtulmasını Japonya gibi Avrupa
metodları ile kalkınmada gördüler. Aydınların baskısı ile Çin imparatoru
bir takım reform hareketlerine girişti. Fakat bu çok kısa sürdü.
Çünkü bu yenileşme hareketlerine karşı bu kere muhafazakarlar
tepki gösterdi. Yenileşmeye karşı bu tepki bir süre sonra yabancı
düşmanlığına dönüştü. Bu düşmanlığın öncülüğünü de "Haklı
Yumruklar" manasına gelen I Ho Chü'an adlı bir teşkilat yapmaktaydı
ki, Avrupalılar bu teşkilata "Boxer"ler demiştir.
1900 yılı Haziranında Boxer'ler ayaklandılar ve Avrupalıları öldürmeye
başladılar. Hareket kısa zamanda genişledi. Bunun üzerine
Avrupa devletleri ortak bir ordu kurup bunu Boxer'ların üzerine
sevkettiler. Sonunda Boxer ayaklanması bastırıldı.
Boxer ayaklanması sırasında Rusya da Mançuryaya asker sevketti.
Çünkü 1895 de Japonyayı Liaotung'dan çıkardıktan sonra Rusya,
Çinle yaptığı anlaşmalarla Mançuryada demiryolu yapma ve yeraltı
kaynaklarını işletme hakkı elde etmişti. Bu demiryollarını ve madenleri
korumak için Rusya Mançuryaya asker sevkediyordu. Bahanesi böyleydi.
Gerçekte Rusya bu fırsattan ve karışıklıktan istifade edip Mançuryaya
iyice yerleşmek istiyordu. Rusyanın bu niyeti hem Japonyayı
hem de İngiltereyi endişelendirdi. Bu sebeple bu iki devlet birbirine
yaklaştı. Her ikisi de Rusyadan, Mançuryadaki askerini geri
çekmesini ve bu toprakları tekrar Çinin egemenliğine bırakmasını
istedi. Rusya çekilmeyi kabul etmiş gibi görünüp, işi oyalama yoluna
soktu. Bu ise en fazla Japonyayı sinirlendirdi. İngiltere, Japonyayı
Rusyanın üstüne saldırtmak için, 1902 Ocak ayında Japonya
ile ittifak yaptı. Buna göre Japonya Rusya ile bir savaş yaparken,
Rusyaya başka bir devlet de yardım ederse, o zaman İngiltere de
Japonyanın yardımına gelecekti.
Bu ittifaka rağmen Japonya Rusya ile meseleyi anlaşma yoluyla
halletmek istedi. Mançuryaya Rusyanın, Koreye de kendisinin yerleşmesini
teklif etti ise de Rusya bunu kabul etmedi. Bu sefer Japonya,
Rusyaya, Koreyi paylaşmayı teklif etti. Rusya bunu da reddetti.
Bunun üzerine Japonya 1904 Şubatında Rusyaya savaş ilan
etmekten başka çare görmedi.
Savaş 18 ay kadar sürmüş ve hem karada ve hem deniz muharebelerinde
Rusya için tam bir hezimetle sonuçlanmıştır. Japonya
Liaotung yarımadasına asker çıkarıp Rusyayı kara muharebelerinde
perişan etti. Ayrıca Port Arthur limanındaki Rus donanmasına da
ani bir baskın yapıp bu donanmayı da yoketti. Rusya bunun üzerine
Baltık donanmasını Uzak Doğuya gönderdi. Lakin Japonlar Tsushima
Boğazında bu donanmayı da kıstırdılar ve tamamen yok ettiler. Neticede
Rusya yenilgiyi kabul edip 1905 Eylülünde Portsmouth (Amerikada)
barışını imzaladı.
Portsmouth barışı ile Rusya, Mançurya üzerinde elde ettiği bütün
haklarını Japonyaya devrediyor ve ayrıca Kore'nin de bağımsızlığını
tanıyordu. 1910 yılında Japonya Kore'yi işgal edip burasını
kendi topraklarına ilhak edecektir.
Rus-Japon savaşının gerek Uzak Doğu, gerek Avrupa politikası
bakımından bir takım mühim neticeleri olmuştur.
Uzak Doğu politikası açısından şüphesiz en mühim netice, Japonyanın,
dünyanın bu bölgesinde büyük bir kuvvet olarak sivrilmesiydi.
Japonya, Rusya karşısında elde ettiği kesin zafer ve büyük
başarı ile, milletlerarası politikanın büyük devletleri arasındaki yerini
almaktaydı.
Bundan başka, bir yandan, Rusya'nın, Çine ait Mançurya toprakları
üzerinde sahip bulunduğu ekonomik hak ve imtiyazları aynen
devralması ile bu topraklar üzerinde kurduğu kontrol, öte yandan
da, 1910 da Kore'nin bağımsızlığına son verip bu ülkeyi de kendisine
ilhak etmesi ile, Japonya Asya kıtasına ayak basmış olmaktaydı
Bu ise, Japonyanın önünde yeni emperyalizm ufukları açıyordu.
Bundan sonra Japonya Asyada genişlemeye çalışacak ve 1932
de Mançuryayı ilhak ettiği gibi, 1937 de de Çini işgal etmek üzere
harekete geçecektir. Kısacası, şimdi bir Uzak Doğu devleti de, Uzak
Doğudaki sömürgecilik faaliyetlerinin aktif unsuru haline
geliyordu.
Rus-Japon savaşının Uzak-Doğu gelişmeleri açısından bir üçüncü
neticesi de, Asyada sarı ırk milliyetçiliğine bir güç ve hareketlilik,
bir dinamizm ve hız kazandırmasıdır. Japonya diğer sarı ırk milletlerine
de örnek oluyor ve sarı ırkın da neler yapabileceğini göstermiş oluyordu.
Rus-Japon savaşının Avrupa politikası bakımından mühim neticesi
ise, Rus politikasının cephe değiştirerek, Asya ve Uzak Doğu'dan
tekrar Avrupaya dönmesidir. Zira Kırım Savaşı yenilgisinden
sonra faaliyetlerini Asya ve Uzak Doğu'ya aktaran Rusya, şunu görmüştü
ki, Asyanın her tarafında İngiltere karşısına çıkmaktaydı. İran'da,
Afganistan'da ve Tibet'de karşısında İngiltereyi bulmuş ve onunla
mücadele etmek zorunda kalmıştı. Mançurya üzerindeki mücadelede
de, Japonya ile çatışma durumuna girmiş ve Japonyanın arkasında
da yine İngiltere yeralmıştı. Eğer İngiltere Japonyayı desteklememiş
olsa idi, Japonya Rusya ile bir savaşı göze alamazdı.
Hasılı, Rusyanın Asyadaki ve Uzak Doğu'daki faaliyetlerinin hepsinde
İngiltere bir duvar gibi karşısına dikilmiş ve kendisini her yerde
başarısızlığa uğratmıştı. O halde Rusya dünyanın bu bölgesinde
İngiltere ile olan anlaşmazlıklarını sona erdirlp, kendisinin geleneksel
faaliyet alanı olan Boğazlara ve Avrupaya dönmeliydi.
İşte bunun içindir ki, Japon yenilgisinin hemen arkasından Rusya
1907 de İngiltere ile bir anlaşma yapıp, Üçlü İtilaf'ın üçüncü halkasını
meydana getirdi. Şimdi İngiltere ile Rusya aynı safta bulunuyordu.
Bu ise Rusyanın Boğazlar üzerindeki emellerinin gerçekleşmesini
kolaylaştıracaktı. Bundan dolayıdır ki, 1907 den sonra Rusyanın
ağırlığı Osmanlı Devleti üzerine çökecektir. Bir başka deyişle,
Japonyanın Rusyayı yenmesi, Osmanlı Devletinin aleyhine bir durum
ortaya çıkarıyordu.
Japonyanın Rusya karşısındaki başarısı, Çine de tesir etmiş ve
bu ülkede de yeni gelişmelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Bu gelişmeler günümüze kadar uzanmıştır.
Japonyanın Batılılaşma ile gerçekleştirdiğİ ilerleme ve bir büyük
kuvvet olarak ortaya çıkması, Çinde de bir kısım aydınları harekete
geçirmiştir. Bunlardan Dr. Sun Yat Sen, bu yeni reformculuk
hareketinin lideri olmuştur. Dr. Sun Yat Sen, kafasında oluşturduğu
çağdaşlaşma düşüncesini, 1894-95 Çin-Japon savaşından sonra
harekete geçirdi. Lakin 1904-1905 Rus-Japon savaşı ve Japonyanın
büyük zaferi bu hareketi daha da hızlandırdı. 1911 yılında Çinde
patlak veren ayaklanmalara askerler de katılınca, 1912 yılında Mançu
hanedanı yıkıldı ve Cumhuriyet ilan edildi. Lakin iktidarı askerler
ele geçirdi. Dr. Sun değil. Askerler 1916 yılında tekrar imparatorluk ilan
ederek bir general imparator oldu. Bu ise Dr. Sun'un mücadelesini
daha da hızlandırdı. Dr. Sun Çin için kafasında oluşturduğu demokratik
bir düzen düşünmekteydi.
Bu arada, Mao Tse-tung ve arkadaşları 1921 de Çin Komünist
Partisini kurdular. Şimdi mücadeleye yeni bir unsur katılmış oluyordu.
Dr. Sun Yat Sen'in ve o öldükten sonra Chiang Kai-shek'in liderliğindeki
Kuomintang Partisi ile Mao Tse-tung'un Komünist Partisi
bazan birbirleriyle mücadele ederek, bazan da işbirliği yaparak, 1945
yılına geleceklerdir. Lakin 1945 de İkinci Dünya Savaşının sona ermesi
ve Japonyanın yenilmesi üzerine, Komünistlerle Kuomintang
milliyetçilerinin mücadelesi tekrar başlayacak ve mücadele 1949
Ekiminde Çin'de komünist rejimin kurulmasiyle kapanacaktır.
Yorum Gönder