Birleşik Amerika'nın Bağımsızlığını Kazanması
19'uncu yüzyıl gelişmeleri içinde ele almak istediğimiz bir diğer konu
da, Amerika Birleşik Devletlerinin kuruluşu ve bu devletin geçirdiği
bazı mühim gelişmelerdir. Bu konuyu ele almamızın sebebi, günümüzün
milletlerarası politikası ile olan yakın bağlantısıdır. Amerika
Birleşik devletleri ile ilgili olarak ele alacağımız gelişmeler, bu
devletin bağımsızlığını kazanması ve bunun dış politikası üzerindeki
tesiri, yeni kurulan Birleşik Amerika'nın çok uzun süre devam eden
ve dünya politikasına girmeme amacını güden dış politikası ve yüzyılın
ortalarında bu devletin bütünlüğünü parçalama tehdidini gösteren
iç savaş gibi konulardır.
Kristof Kolomb'un Amerika'yı bulmasından sonra Amerika kıtaları
Avrupa devletlerinin sömürgecilik alanı haline gelmiştir. Denizlerde
güçlü olan devletler, bu yeni dünyanın keşfinden sonra bu topraklar
üzerine üşüşmüşler ve her biri kendi gücü oranında kuzey ve
güney Amerika'da sömürgeler kurmuşlardır. Bunun sonucu olarak
bugünkü Kanada Fransa'nın sömürgesi olmuş, hatta Fransızlar daha
güneye de inip, Misisipi nehrini takiben Meksika körfezine kadar
uzanarak Louisiana sömürgesini kurmuşlardır.
Kuzey Amerika kıtasının Atlantik kıyılarına ise İngilizler yerleşmiş
ve bu bölgede 13 parça halinde sömürgeler (koloni) kurmuşlardır.
Koloni denilen bu toprak parçaları, sömürgenin idaresi bakımından
kurulmuş bir çeşit idari ünitelerdi. İşte Amerika Birleşik Devletleri
dediğimiz yeni devlet, bu 13 koloninin İngiltere'ye karşı ayaklanmasından
doğacaktır.
Kuzey Amerika'nın güney kısımlarına bakacak olursak, bugünkü
Birleşik Amerika'nın güney eyaletleri olan Kaliforniya, Teksas, Yeni
Meksika, Arizona ve Florida İspanya'nın sömürgesidir. Sadece buraları
değil, Orta Amerika dediğimiz bölge ile Güney Amerika kıtasının
çok büyük kısmı da yine İspanyol sömürgeleridir. Güney Amerika'da
yalnız Brezilya Portekiz'in sömürgesi idi. Amerikan bağımsızlık
hareketi başladığı zaman Amerika kıtalarının durumu ana çizgileri
ile böyleydi.
Amerika'nın bağımsızlık hareketine gelince: Amerika Birleşik
Devletlerinin bağımsızlık hareketi ile, Fransız İhtilali arasında ilgi
çekici bir benzerlik vardır. Şu manada ki, iki ihtilal hareketi de, belirli
bir siyasal amaca ulaşmayı gütmeyen birer hareket olarak başlamış
ve bu başlayış da, her iki ülkede de vergi meselesinden olmuştur.
Fransız ihtilali, XVİ'inci Louis'nin Yedi Yıl Savaşları (1756-1763)
sonucu hazinesinin tamtakır hale gelmesi ve maliyenin durumunu
düzeltmek için bir takım vergilere başvurmak istemesi ile başlayan
gelişmelerin, halk ile arasını açarak kralın mutlakiyetçi yönetimine
karşı bir ayaklanmaya dönüşmesinden doğmuştu. Birleşik Amerika'nın
bağımsızlık hareketi de hemen hemen aynı şekilde başlamıştır.
Bu bağımsızlık hareketi de, Yedi Yıl savaşları sonucu İngiliz hazinesinin
sarsılması ve yeni gelir kaynakları elde etmek için, Amerika'daki
kolonilerden yeni vergiler almak istemesiyle başlamıştır.
Burada bir noktayı belirtmek gerekir: Amerika'daki İngiliz kolonilerinin
bir özelliği vardı. Bu koloniler halkı, aynen İngiltere'deki gibi
demokratik ilkeleri benimsemişlerdi ve bu ilkelerin başında da, verginin
ancak halkın veya temsilcilerinin rızası ile konulabileceği ilkesi
geliyordu. Her koloninin başında bir vali bulunmakla birlikte,
bu valiye bir çeşit danışmanlık görevi yapan ve halk tarafından seçilmiş
temsilcilerden meydana gelen temsil organları vardı.
Durum böyle iken, 1756-1763 arasında cereyan eden Yedi Yıl
Savaşları, İngiltere ile bu koloniler arasında bir çatışmanın doğmasına
sebep oldu. İngiltere her ne kadar Yedi Yıl Savaşları sonunda
Fransa'dan Kanada ve Hindistan sömürgelerini ele geçirdiyse de, bu
savaşlar İngiliz hazinesi üzerinde bir hayli sıkıntı ve sarsıntılar
doğurmuştu. İngiltere, hazinenin durumunu düzeltmek için başvurduğu
tedbirler arasında, Amerika'daki kolonilerinde de 1765 yılından itibaren
bir takım yeni vergiler koydu. Koloniler halkı kendilerinin rızası
alınmaksızın konulan bu vergilere karşı çıktılar. Bu tepki üzerine
İngiltere bu vergileri geri almak zorunda kaldı. Tabii bu davranış
İngiliz hükümeti için prestij sarsıcı idi. Bu sebeple İngiltere kralının
danışmaları, hem prestijin sağlanması ve hem, de yeni gelir
kaynakları bulunması bakımından bu vergiler üzerinde ısrar ettiler
ve bunun sonucu olarak İngiltere 1774 yılında Amerikadaki kolonilerine
bu kere başka vergiler koydu. İngiltere'nin hareketi bardağı
taşıran damla oldu ve koloniler halkı, bu vergi meselesinden ötürü
İngiltere'ye karşı ayaklanınca, İngiltere ile koloniler arasında bir
silahlı çatışma başladı.
Koloniler halkının vergi meselesinden doğan bu silahlı çatışması
kısa bir sürede bir bağımsızlık hareketine dönüştü. İngiltere'ye karşı
savaşan 13 koloni halkı biraraya gelerek mücadelerini yürütmeye
başladılar ve 4 Temmuz 1776 da yayınladıkları bir Bağımsızlık Demeci
ile Amerika Birleşik Devletleri adı ile bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Böylece 1776 Bağımsızlık Demeci ile koloniler halkı ile İngiltere
arasındaki mücadele bir bağımsızlık mücadelesi haline geliyordu.
Amerikalıların bu bağımsızlık savaşı 1783 yılına kadar sürdü ve İngiltere
hem karada ve hem de denizde yapılan savaşları kaybedince,
1783 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin bağımsızlıklarını tanımak
zorunda kaldı. Amerika Birleşik Devletleri milletlerarası politika alanına
bağımsız bir devlet olarak bu şekilde girmiş oluyordu.
Amerika Birleşik Devletlerinin Bağımsızlık Savaşı Karşısında Avrupa
Devletleri ve Amerika'nın İnfirad Politikası
Amerika Birleşik Devletleri'nin bağımsızlık savaşına bazı Avrupa
devletleri de dolaylı veya dolaysız bir şekilde karışmak zorunda kaldılar.
Avrupa devletlerinin Amerikan bağımsızlık savaşı karşısındaki
bu tutumları, Amerikalılara Avrupa diplomasisi konusunda bazı gerçekleri
göstermiş ve bundan sonra birbuçuk yüzyıla yakın bir süre
Amerika Birleşik Devletleri Avrupa politikasına bulaşmamaya bilhassa
dikkat etmiştir. Bu dikkatin sebebini anlayabilmemiz için, önce
hangi Avrupa devletinin Amerika Bağımsızlık savaşı karşısında nasıl
bir tutum aldığını görmemiz gerekir.
Amerika'nın bağımsızlık savaşına dolaylı ve dolaysız olarak üç
Avrupa devleti karışmıştır. Bunlar; Fransa, İspanya ve Hollanda'dır.
İşin ilginç yanı da, bu üç devletin Amerikan Bağımsızlık savaşına karışma
ve bulaşmalarında sadece ve sadece kendi öz çıkarlarının rol
oynamış olmasıdır. Her üç devlet de bu savaşa karışırlarken hiçbir
zaman bir idealizmden, yani bir sömürge halkının bağımsızlığını desteklemek
ilkesinden hareket etmemişler ve yalnızca İngiltere ile olan
meselelerinden hareket etmişlerdir.
Fransa 1774 yılından itibaren Amerikalılara el altından yardım
etmeye başlamıştır. Mademki İngiltere Fransa'dan Kanada ve Hindistan
gibi iki büyük sömürgeyi almıştı. Şimdi Fransa da istiyordu ki,
Amerikalılar bağımsızlıklarını alarak İngiltere de önemli bir sömürgesini
kaybetsin. Yardımın gizli ve el altından yapılmasının sebebi
ise; doğrusu bağlangıçta Fransa da Amerikalıların bu bağımsızlık
işini başaracaklarına ihtimal vermiyordu. Onun için yardımlarını gizli
yapmak suretiyle Amerikalıları İngiltere'ye karşı tahrik etmek istemiştir.
Fakat 1777 yılı sonunda yapılan önemli bir muharebeyi Amerikalılar
kazanınca, Fransa Amerikalıların bu işi başaracaklarına inandı
ve 1778 yılı başında Amerikalılarla bir ittifak yaparak, Amerika'ya
gönüllüler gönderdiği gibi yardımlarını bundan sonra açık bir hale
getirdi. Görüldüğü gibi, Fransanın Amerikalıları desteklemekteki bütün
amacı, İngiltereden Yedi Yıl Savaşlarının intikakımını almak olmuştur.
1779 yılında İspanya da İngiltere'ye savaş açtı ve bu suretle İngiltere
bir yandan Amerika ve Fransa ile uğraşırken; bir yandan da
İspanya ile uğraşmak zorunda kaldı. Tabiatıyla İspanya'nın bu hareketi
Amerikalılara dolaylı bir yardım oluyordu. Çünkü, İspanya Amerikalılarla
ittifak yapmadı. Daha yukarıda da belirttiğimiz gibi, Amerika
kıtalarının büyük bir kısmı İspanya'nın sömürgesi idi. İspanya'nın
bir sömürge halkı olan Amerikalılarla ittifak yaparak onların bağımsızlığına
doğrudan doğruya yardım etmesi demek, kendi sömürgelerine
de, siz de bağımsızlık için harekete geçin demek olurdu.
İspanya'nın İngiltere'ye savaş açmasının sebebi ise, yine bir
sömürge meselesi idi. Yedi yıl savaşlarında İngiltere İspanya'dan
Cebelüttarık ile Minorka adasını almıştı. Şimdi İngiltere'nin zor durumundan
yararlanmak isteyen İspanya, kaybettiği bu toprakları
geri almak istiyordu.
Hollanda da 1781 yılında İngiltere'ye savaş ilan etti. Bağımsızlık
savaşının başından itibaren Amerikan ihtilalcileri Hollanda ile geniş
ticaret yapıyorlardı Çünkü savaş dolayısıyla ihtiyaçları fazlaydı ve
Hollanda da deniz ticaret filosu kuvvetli bir tüccar ülkeydi. Hollanda'nın,
ticaret amacı ile de olsa, Amerikan ihtilalcileri ile ticaret yapmaları
İngiltere'nin hoşuna gitmedi. Çünkü bu, Hollanda'nın Amerikalılara
dolaylı bir yardımı idi. Öte yandan, Fransa 1778 de Amerikalılarla
ittifak yapmadan önce Hollanda'dan aldığı mal ve malzemeyi
Amerika'ya sevkediyordu. İngiltere, Hollanda'dan Amerika ile yaptığı
ticaretini kesmesini istedi. Hollanda ise tarafsız bir devlet olarak,
milletlerarası hukuk kurallarına göre herkesle ticaret yapabileceği
cevabını verdi. Bu şekilde İngiltere ile Hollanda'nın münasebetleri
bozuldu ve İngiltere'nin baskısı karşında 1781 yılında Hollanda İngiltere'ye
savaş ilan etti. Fakat bu savaş uzun sürmedi ve 1783 yılında
İngiltere Amerika Birleşik Devletleri'nin bağımsızlığını tanımak zorunda
kaldı.
Üç Avrupa devletinin, Amerika'nın bağımsızlık savaşına dolaylı
veya dolaysız olarak karışma şekilleri göstermektedir ki, bu devletlerin
Amerikan bağımsızlığı ile hiç bir ilgileri yoktur. Hiç biri Amerika'nın
bağımsızlığını, bir sömürge halkının sömürgeci devlete karşı yürüttüğü
bağımsızlık idealinden ele almış değildir. İşte bu durum Amerika'lılara
şunu gösterdi ki, Avrupa devletlerinin kendilerine özgü bir
takım çıkarları ve bu çıkarlardan doğan politik oyunları vardır. Bu politik
çıkarlar ve oyunlar, Amerika'nın kendi çıkarlarına tamamen yabancıdır.
Şu halde, Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni bir bağımsız
devlet olarak, bu oyunlar içine girmesinde hiç bir yararı yoktur. Bu
sebeple, Amerika Avrupa'dan uzak durmalı, Avrupa ile ticaretini
devam ettirmeli; lakin Avrupa politikasının, oyunlarının içine aktif
bir şekilde girmemeli, karışmamalı ve bulaşmamalıdır. Amerika'nın
ilk Cumhurbaşkanı George Washington'dan itibaren Amerikan yöneticileri,
Amerika'yı Avrupa politikasından uzak tutmaya dikkat etmişler
ve önem vermişlerdir ki; bu politikaya Amerika'nın İnfirad (İsolation)
politikası denmektedir.
Yorum Gönder